Gaziantep olarak övünmeyi çok seviyoruz. Yaptığımız her projeyi dünyadaki emsalleri ile kıyaslıyoruz. "Dünyada ilk", "Dünyanın en büyüğü" gibi cümleleri hemen hemen her çalışmayı anlatırken kullanıyoruz.Â
Gastronomide de durumumuz aynı. Gastronomi ile ilgili bugüne kadar yapılan açıklamalara baktığınızda, "Dünyanın en zengin mutfağı", "Lezzetin başkenti" ve "Dünyanın en lezzetli kebabı" gibi nitelendirmelerin bol keseden kullanıldığını görmek mümkün.Â
Gaziantep, bundan dört yıl önce, gastronomi dalında, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) "Yaratıcı Şehirler Ağına" girdi. Elbette bu durum, şehrimizin gastronomi alanındaki potansiyelinin tescillenmesi açısından önemli bir gelişmedir. Gaziantep olarak övünç kaynağımızdır. Bu zenginliğimizin farkında olmalı fakat bununla yetinmemeliyiz.Â
Bizim kendimizi nasıl gördüğümüzden çok, dünyanın bizi nasıl gördüğü daha önemlidir.Â
Geçtiğimiz hafta Singapur'da düzenlenen törenle "Dünyanın En İyi 50 Restoranı" seçildi. Fransa'nın Menton kentindeki Mirazur, Dünyanın En İyi Restoranı ödülünü kazandı. Ancak ne yazık ki, Türkiye'den hiçbir restoran ilk 50 sırada yer alamadı.Â
"Dünya'nın En İyi 50 Restoranı" ödül töreni 2002'den bu yana her yıl düzenleniyor ve Michelin ödüllerine alternatif olarak gösteriliyor. Bu yıl belirlenen 50 restoranlık liste, binden fazla uzmanın jüriliğinde oluşturuldu. İspanya listenin ilk 10'una 3 restoranla girerken; Fransa, Danimarka ve Peru'dan ikişer restoranla yer aldı.
Madem ki, dünyanın en lezzetli yemekleri bizde, en zengin mutfağıyız, gastronominin başkentiyiz o zaman, kendimize şöyle bir soru sormayı da ihmal etmememiz gerekiyor:
"Gaziantep olarak neden dünyanın en iyi restoranlarından birisine sahip değiliz?"
Soru sayısını biraz daha artırmak mümkün...
Gaziantep'teki restoranlar, baklavacılar, katmerciler, kebapçılar... Yani gastronomiden para kazananlar neden gastronomiye yatırım yapmazlar?
Bu işletmeler neden kentin tanıtımına turizmine destek olmazlar?
Neden sadece para kazanmaya odaklanırlar? Kente karşı bir sorumlulukları, vefaları, borçları yok mu?
Bu sorulara öncelikle gastronomi alanında faaliyet gösteren, bu alanda para kazanan işletmelerin yöneticilerinin cevaplandırması gerekiyor.Â
Maalesef bizdeki işletmeler daha çok, para kazanmaya odaklı. Yemeklerimiz lezzetli. Ancak, dünyada marka olabilmeniz için sadece lezzet yetmiyor. Sunumlarınız, mekanınız, hijyen ve çalışanlarımızın eğitimiyle sektöre kattığınız farklılıklar da çok önemli.Â
Bizim en ünlü restoranımızda bile bir yemek yarım saat bilemedin kırk beş dakikayı geçmiyor. Çünkü sadece otur ye ve en kısa sürede restoranı terk et mantığı ile hareket ediliyor. Zaten yemekten sonra oturmaya devam etseniz bile sizi orada tutacak hiçbir şey yok...
Dünyanın en iyi restoranı seçilen Mirazur'un bir kaç özelliği....
Bu sene 3. Michelin yıldızını da alan Mirazur Arjantinli bir şef tarafından yönetiliyor.
Restoranın üç kademeli bir sebze bahçesi bulunuyor ve burada üretilen taze ürünler, aşçılar tarafından servis ediliyor.
Restoran, birçok özel yemeğin yanında, havyar kremalı bir pancar yemeği ile öne çıkıyor.Â
Tekrar ediyorum, onlarca çeşit kebabımız, lahmacunumuz, kazan yemeklerimiz ve baklavamızla lezzetin zirvesindeyiz. Ancak, sadece lezzet yetmiyor. Mekan da çok önemli, sunum, hijyen ve eğitim de çok önemli. Fark yaratarak dünyanın dikkatini çekmek gerekiyor. Bu konuda Türkiye'nin önemli isimlerinden ve sektörün duayenlerinden birisi olan Tahir Tekin Öztan'nın Gaziantep'te gastronomi adına yaptığı çalışmaları anımsamak özellikle lezzeti eğitim, hijyen ve sunumla buluşturma çabalarını göz ardı etmemek gerek. Elbette dünyanın en zengin mutfakları arasında ülkemiz de sayılıyor ama gönül ister ki bundan sonraki dünyanın en ünlü restoranları sıralamasında birkaç restoran da Gaziantep'ten listeye girsin.Â
Buradaki görev de, gastronomiden, turizmden para kazanan işletmelere düşüyor. Sadece para kazanmak için değil kentin geleceği için de yatırım yapmak gerekiyor.