Konumuza bir soru ile başlayalım.
Sual ediyorsunuz: Bazı hadis-i şerif rivayetlerinde vardır ki, "Bid'aların kıymetli olduğu, geçerli olduğu, revaç bulduğu zamanlarında iman ve takva ehlinden bir kısım Salih kimseler, Sahabe (İslama ve peygamberimize görüp, iman edip imanla ölen) derecesinde veya daha ziyade faziletli olabilir" diye rivayetler vardır. Bu rivayetler sahih midir? Sahih ise hakikatleri nedir?
Elcevap: Peygamberlerden sonra insanların en üstünü Sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemaatin fikir birliği vardır. Bu kesin delildir. O hadis-i şerif rivayetlerin sahih kısmı cüzi fazilet hakkındadır. Çünkü cüzî fazilette ve hususî bir kemalde durum farklıdır. Ne demek? Kendisine tercih edilen şey yani ikinci derecede kalan şey, üstün olana üstün gelebilir.
Sahabeler, Fetih Suresinin sonunda övülerek Allah’ın vasıflandırarak bahsetmesine mazhar, sahip olmuşlardır. Tevrat ve İncil ve Kur'ân'ın methetmesine ve övmesine mazhar olan, sahip olan sahabelere, külli fazilet bakış açısından yetişilemez.
Şu hakikatin pek çok sebepleri ve hikmetlerinden, birinci hikmeti beyan edeceğiz.
Sohbet-i nebeviye (Peygamberimizin sohbeti) öyle bir iksirdir, tesirli ilaçtır ki, bir dakikada ona erişen bir zat, senelerle seyr ü sülûka (manevi yolculuğa) mukabil hakikatin nurlarına erişir.
Çünkü, sohbette boyanma ve aksetme vardır. Malûmdur ki, aksetme ve tabi olmakla, o peygamberliğin en büyük nuruyla beraber en büyük bir mertebeye çıkabilir. Nasıl ki, bir sultanın hizmetçisi ve ona (sultana) uymakla öyle bir mevkie çıkar ki, bir şah çıkamaz.
İşte şu sırdandır ki, en büyük veliler Sahabe derecesine çıkamıyorlar. Hattâ Celâleddin-i Süyutî gibi, uyanıkken çok defa peygamberimizin sohbetine sahip olan, mazhar olan veliler, Resul-i Ekrem (a.s.m.) ile uyanık olarak görüşseler ve şu âlemde sohbetiyle şereflenseler, yine Sahabeye yetişemiyorlar.
Çünkü, Sahabelerin sohbeti, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (A.S.M.) peygamberliği nuruyla, yani peygamber olarak onunla sohbet ediyorlar.
Evliyalar ise, Peygamberimizin vefatından sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı görmeleri, Peygamberimizin (a.s.m.) veliliği nuruyla sohbettir.
Demek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, onların nazarlarına görünmesi ve belirmesi, Peygamberimizin (a.s.m.) veliliği yönündendir, peygamberlik itibarıyla değildir.
Madem öyledir; peygamberlik derecesi velilik derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki sohbet de o derece farklı olmak lâzım gelir.
Peygamberimizin sohbeti ne derece bir her derde deva olan nurlu ve tesirli ilaç olduğu bununla anlaşılır ki: Bir bedevî, çölde yaşayan adam, kızını sağ olarak gömecek kaskatı bir vahşette bulunduğu halde idi. Halbuki bu vahşeti en canavar hayvanlar bile yavrularına reva görmezler, koruyup kollarlar, onların hizmetçisi olurlardı. İslamiyet nurundan uzak olan insanlar o vahşet dönemlerinde canavarlardan da aşağı bir durumda oluyorlar. Bu insanlar gelip bir saat Peygamberimizin sohbetiyle şereflenir, daha karıncaya ayağını basamaz derecede birçok mükemmel bir şefkat ve merhamet duygusu kazanırdı.
Hem cahil, vahşî bir adam, bir gün Peygamberimizin sohbetiyle şereflenirdi. Sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi, medenileşmiş kavimlere gerçekleri anlatan öğretmen ve mükemmellikleri, güzellikleri gösteren rehber olurdu.