Daha önce bu sütunlarda “Hayattan ne öğrendim” başlıklı bir yazı yazmıştım.
O yazı ve diğer yazılar “Hayattan ne öğrendim” başlıklı kitabımda yer aldı. Hiperyayın tarafından 2018 yılında İstanbul’da yayınlandı. “Hayattan ne öğrendim” başlıklı kitabımda başarı, motivasyon, gezi, hayat, insan, ümit, zaman ve diğer konulardan oluşan 84 konu başlığı bulunmaktadır. Ve kitap toplam 213 sayfadır.
Şimdi “Hayattan ne öğrendim” ile ilgili tespitlerimize devam edelim:
· İki günü eşit olanın zararda olduğunu öğrendim.
· Hayatın adil olmadığını öğrendim.
· Bu dünyada mazlumun zilletinde zalimin izzetinde gitmesinden hesapların büyük mahkemeye bırakıldığını öğrendim.
· Hayat’ın bize verilmiş çok kıymetli bir hediye olduğunu öğrendim.
· Her şeyin hayata hizmet ettiğini öğrendim.
· İnsanın hadiseler ve sıkıntılar karşısında çabuk pes etmemesi gerektiğini öğrendim.
· En büyük seyahatlerin bir adımla başladığını öğrendim.
· Usulüne uygun olursa öğrenmenin maliyetinin çok yüksek olmadığını öğrendim.
· Öğrenmek için ciddi emek sarf etmek gerektiğini öğrendim.
· Öğrenmenin insanı çok mutlu ettiğini öğrendim.
· “Huz mâ safâ, da’mâ keder” kaidesiyle amel edip, kalp selâmeti ile gitmenin de insanı rahatlattığını öğrendim. “Huz mâ safâ, da’mâ keder” ifadesi, "kederi bırak mutluluğu al" demektir. Yani olaylara ve hadiselere iman ve ibret nazarıyla bakan birisi, her şeyin iyi ve güzel tarafını görür ve onunla mutlu olur. Zahirde çirkin ve azap gibi duran şeyleri de kadere havale edip, tam bir teslimiyet ve tevekkül ile o huzur ve mutluluğuna zarar verdirmez.
· "Kadere iman eden kederden emin olur." Hakikatini öğrendim. Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde, gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür. “Kaderin her şeyi güzeldir.” diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.
· İmanın hem nur, hem kuvvet olduğunu, hakikî imanı elde eden adamın, kâinata meydan okuyabileceğini öğrendim. Ve imanın kuvvetine göre, hâdiselerin tazyikatından kurtulabileceğini, “Tevekkeltü alâllah” deyip, hayat gemisini tam bir emniyetle, hâdiselerin dağlar gibi dalgaları içinde gezebileceğini öğrendim.
· İnsanın, iman nuru en yüksek mertebeye çıkabileceğini, Cennete lâyık bir kıymet alabileceğini öğrendim.
· İman nurunun insanın içine girmesi ile üstündeki bütün ince nakışlar, o ışıkla okunduğunu, O mümin, şuurla okuduğunu ve o bağlanmakla okuttuğunu öğrendim.
Yani, “Allah’ın sanatlı yarattığı varlığıyım, yaratılmış varlığıyım, rahmet ve keremine mazharım” gibi manalarla, insandaki Allah’ın sanatı görünür. Demek, Yaratıcısına bağlılıktan ibaret olan iman, insandaki bütün sanat eserlerini gösterir. İnsanın kıymeti, o Rabbani sanata göre olur ve Samet aynası olması itibarıyladır. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün yaratılmışlar üstünde bir Allah’ın muhatabı ve Cennete lâyık bir Allah’ın misafiri olur.