Biz çoğu zaman zahiri sebeplere takılıp, hadiselerin gerçek yüzünü göremiyoruz. Nimetler için de böyledir. Zahiri sebeplere takılıp hakiki nimet vereni görmüyoruz.
Zahiri sebepler eliyle gelen nimetleri o sebepler hesabına almamak gerektir. Eğer o sebep ihtiyar, irade sahibi değilse (meselâ hayvan ve ağaç gibi), doğrudan doğruya o nimeti Cenab-ı Hak hesabına bize verir. Madem o hal dili ile Bismillah der. Bizlere verir. Biz de Allah hesabına olarak Bismillah deyip almalıyız.
Eğer o sebep irade sahibi ise, o Bismillah demelidir. Sonra biz de ondan almalıyız. Yoksa almamalıyız. Neden? Çünkü “Üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen şeylerden yemeyiniz!” En’am Suresi, 6:121 mealindeki ayetin açık manasından başka bir işaret edilen manası şudur ki: "Gerçek nimet verici olan Allah’ı hatıra getirmeyen ve Onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz" demektir.
O halde, hem veren Bismillâh demeli, hem alan Bismillâh demelidir. Eğer o Bismillâh demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan ne yapmalıdır? Sen Bismillâh de, onun başı üstünde İlâhi rahmetin elini gör, şükürle öp, ondan al.
Yani, nimetten nimetlendirmeye bak. Nimetlendirmeden gerçek nimet verici olan Allah’ı düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o dış görünüşteki vasıtaya istersen dua et. Neden? Çünkü o nimet onun eliyle size gönderildi.
Görünürdeki sebepleri pek çok sevenleri aldatan, iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır. Buna iktiran tabir edilir, birbirine esas sebep zannetmeleridir.
Hem bir şeyin yokluğu, bir nimetin yok olmasına esas sebeptir. Zannederler ki, o şeyin vücudu dahi o nimetin vücuduna esas sebeptir. Şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünkü bir nimetin varlığı, o nimetin bütün başlangıçta olan şartlarına ve şartlarına bağlı olarak ortaya çıkar, meydana gelir. Halbuki o nimetin yokluğu, bir tek şartın yokluğuyla oluyor.
Meselâ, bir bahçeyi sulayan cetvelin (su kanalının) deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin yokluğuna sebep ve esas sebep oluyor.
Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzer şartların varlığına bağlıdır. Gerçek sebep olan Rabbani kudret ve irade ile vücuda gelir. İşte bu aldatmacanın ne kadar hatası aşikar olduğunu anla. Allah’ı unutup sebeplere haddinden fazla değer verenlerin de ne kadar hata ettiklerini bil.
Evet, iktiran (iki şeyin bir arada bulunması) ayrıdır, esas sebep ayrıdır. Bir nimet sana geliyor. Fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti o nimetle bağlantılıdır. Fakat esas sebep olmamış. Esas sebep İlahi rahmettir.
Evet, o adam ihsan etmeyi niyet etmeseydi o nimet sana gelmezdi, nimetin yokluğuna esas sebep olurdu. Fakat adı geçen kaideye binaen, o iyilik yapma eğilimi, o nimete esas sebep olamaz. Ancak yüzer şartların bir şartı olabilir.
Bu izah edilen konuda gafletin ne kadar dereceleri bulunduğu anlaşılır.