"Allah göklerin ve yerin nurudur." Nur Suresi,24:35 nurlarla dolu ayetinin çok sırlarının nurlarından bir nurunu anlamak istersek. Şöyle izah edilebilir:
Veysel Karânî'nin:
İlahi Sen benim Rabbimsin; ben ise kulum.
Sen Halıksın (Yaratansın), ben ise mahluk (Yaratılan).
Sen Rezzaksın, ben ise merzuk (Rızıklanmış, ihtiyaçları verilmiş)..ve devamı şeklinde.
Meşhur münâcâtı, duası türünden, bütün hayat sahibi, canlı olan varlıklar, Cenâb-ı Hakka karşı aynı münâcâtı, yakarışı ettiklerini ve on sekiz bin âlemin her birinin ışığı birer Allah'ın ismi olduğunu bana kanaat verecek bir kalp ile bağlantılı hayali olayı gördüm. Şöyle ki:
Birbirine sarılı çok yapraklı bir gül goncası gibi, şu âlem binler perde perde içinde sarılı, birbiri altında saklı âlemleri bu âlem içinde gördüm.
Evet, bu kâinat bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir. Belki esmâ-isimler ve bütün varlıklar aleminde varlıkları ortaya çıkaran İlahi fiiller adedince birlikleri giymiş birtek insanın büyütülmüş şekli gibi olan kainattır. Belki, varlık türleri sayısınca dallarına vahdetler, birlikler asılmış bir tuba ağacını andıran yaratılış ağacıdır.
Evet, kâinatın idaresi bir ve tedbiri bir ve saltanatı bir ve sikkesi bir, bir, bir, bir, tâ bin bir bir birler kadar...
Hayvanlar âlemini gördüğüm vakit, hadsiz ihtiyaçlar ve şiddetli açlıklarıyla beraber zayıflık ve acizlikleri, o âlemi bana çok karanlıklı ve hüzün verici, acıklı gösterdi. Birden, Rahmân ismi Rezzak burcunda (yani mânâsında) bir parlayan güneş gibi doğdu, o âlemi baştanbaşa rahmet ziyasıyla parlattı.
Sonra, o hayvanlar alemi içinde, yavrular ve çocukların zayıflık ve acizlik ve ihtiyaç içinde çırpınıyorlar. Acıklı ve herkesi acımaya getirecek bir karanlık içinde diğer bir âlemi gördüm. Birden, Rahîm ismi şefkat burcunda doğdu. O kadar güzel ve şirin bir surette o âlemi ışıklandırdı ki, şikayet ve acıma ve üzüntüden gelen yaş damlalarını, ferah ve sevince ve şükrün lezzetinden gelen damlalara çevirdi.
Sonra sinema perdesi gibi bir perde daha açıldı. İnsanlık alemi bana göründü.
O âlemi o kadar karanlıklı, o kadar karanlıklar içinde, korkunç gördüm ki, dehşetimden feryat ettim, "Eyvah" dedim.
Çünkü gördüm ki, insanlardaki ebede uzanıp giden arzuları, emelleri ve kâinatı kuşatan düşünceleri ve fikirleri var.
Ve ebedî devamlılık ve sonsuz saadeti ve Cenneti gayet ciddî isteyen himmetleri ve kabiliyetleri var.
Ve hadsiz maksatlara ve isteklere yönelmiş fakirlik ve ihtiyaçları ve zayıflık ve acizlikleri var.
Bunlarla beraber hücuma maruz kaldıkları hadsiz musibet ve düşmanları var.
Gayet kısa bir ömür, gayet meşakkatli bir hayat, gayet perişan bir geçim içindedir.
Kalbe en acı veren ve en müthiş haller olan devamlı yokluk ve ayrılık belâsı içindedir. Gaflet ehli (Ahirete, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olanlar) için sonsuz karanlık Cehennem kapısı suretinde görülen kabre ve mezarlığa bakıyorlar, birer birer ve grup grup o karanlıklar kuyusuna atılıyorlar.
İşte bu âlemi bu karanlıklar içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla beraber bütün insandaki manevi duygularım, belki bütün vücudumun atomları, zerreleri feryatla ağlamaya hazırken, birden Cenâb-ı Hakkın;
Âdil ismi Hakîm burcunda,
Rahmân ismi Kerîm burcunda,
Rahîm ismi Gafûr burcunda (yani mânâsında),
Bâis ismi Vâris burcunda,
Muhyî ismi Muhsin burcunda,
Rab ismi Mâlik burcunda doğdular.
O insan alemi içindeki çok âlemleri nurlandırdılar, ışıklandırdılar ve nuranî âhiret âleminden pencereler açıp o karanlıklı insan dünyasına nurlar serptiler. (Mektubat'tan faydalanılmıştır.)
Â