İstenilmez, belki verilir

İstenilmez, belki verilir

"Bu dünya hizmet yeridir. Ücret almak yeri değildir. Allah’ın rızasına uygun iyi ve hayırlı işlerin ücretleri, meyveleri, nurları kabirde, ahirettedir.

O bâki meyveleri bu dünyaya çekmek ve bu dünyada onları istemek, ahireti dünyaya tabi etmek (uydurmak) demektir. O zaman Allah’ın rızasına uygun iyi ve hayırlı işlerde ihlas kırılır, nuru gider.

Evet, o ahirete ait meyveler istenilmez, niyet edilmez. Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder."

Cenab-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; tabi olanların çokluğu ile ve fazla başarı ile değildir. Çünkü onlar, İlahi vazifeye ait olduğu için, istenilmez, belki bazen verilir. Evet, bazen bir tek kelime kurtuluş sebebi ve rıza vesilesi olur. Çokluğun ehemmiyeti o kadar bakışa vesile olmamalı. Çünkü bazen bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar İlahi rızaya vesile olur.

İnsanların alakası istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlâsı kaybeder, riyaya (gösteriş için yapılan harekete) girer. Şan ve şeref arzusuyla insanların alakası ise, ücret ve mükâfat değil, belki ihlassızlık yüzünden gelen bir azarlamak ve bir cezadır. Evet, Allah rızasına uyan hayırlı amelin hayatı olan ihlasın zararına insanların alakası ve şan ve şeref, kabir kapısına kadar geçici bir az lezzete mukabil, kabrin öbür tarafında kabir azabı gibi nâhoş bir şekil aldığından, insanların alakasını arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lâzımdır. Şöhretperestlerin ve şan ve şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın!

Şöhretin istemeden geldiği ve Cenab-ı Hakka karşı şükrünü eda etmek ve teşekkür etmenin yapıldığı durumlar da vardır.

Kur'ân, o asırdan tâ şimdiye kadar öyle bir belâgat göstermiş ki, Kâbe'nin duvarında altınla yazılan en meşhur edebiyatçıların "Muallâkat-ı Seb'a" (yedi askı) namıyla şöhretli kasidelerini o dereceye indirdi ki, şair Lebid'in kızı, babasının kasidesini Kâbe'den indirirken demiş: "Kur’an Ayetlerine karşı bunun kıymeti kalmadı."

Peygamberimiz (A.S.M.) Abdullah ibni Cafer'e mal çokluğu ve bereket için dua etmiş. Hazret-i Abdullah ibni Cafer o derece servet kazanmış ki, o asırda şöhretli (ünlü, meşhur) olmuş. Peygamberimiz (A.S.M.) bereket duası ile meydana gelen serveti kadar, cömertlikle de meşhur olmuş.

Ayette “Vessıddikin” kelimesiyle, işaret edilen mana yönünde, Peygamberimiz (A.S.M.)’dan sonra makamına geçecek ve halifesi olacak ve ümmetçe "Sıddık" ünvanıyla şöhret bulacak ve sıddıkîn kafilesinin reisi olacak Hazret-i Ebu Bekri's-Sıddık'ı haber veriyor.

Hem başta hadis alimi, İmam-ı Tirmizî haber veriyor ki: Sa'd ibni Ebî Vakkas için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dua etmiş: "Allahım, onun duasını kabul eyle." demiş. Sa'd'ın duasının kabulü için dua etmiş. O asırda Sa'd'ın bedduasından herkes korkuyordu. Duasının kabulü de şöhret buldu.

Müsbet şöhret kazanmanın yolu nedir? Yeni bir şey icad edenler, filozoflar, psikologlar, sosyologlar, pedagoglar Kur'ân-ı Kerimi esas tutarak yazılmış olan eserleri okuyorlar; o şahsiyetler bu mukaddes kitaptan aldıkları bilgiler ile eserler yazarak dünya çapında şöhret kazanıyorlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri