Hazret-i Süleyman Aleyhisselam’ın Yemen’deki Belkıs'ın tahtını yanına Şam’a çekmek hadisesi nasıl oluyor? Bize verdiği mesaj nedir?
Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm Yemen’deki Belkıs'ın tahtını yanına Şam’a çekmek, götürmek için vezirlerinden eşyayı çekip yanına getirme ilmine sahip bir âlim dedi, "Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o Belkıs’ın tahtını hazır ederim". Bu harika hadiseye delil olan şu âyettir:
"Semâvî kitapların esrarına vakıf bir âlim, 'Sen daha gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi." Neml Sûresi, 27:40. Bu ayetin sonuna kadar.
İşaret ediyor ki, uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sureten hazır etmek mümkündür. Hem olmuştur ki, peygamberliğiyle beraber sultanlıkla şereflenen Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, hem mâsumiyetine, hem de adaletine vesile olmak için pek geniş olan memleketinin her yanına bizzat zahmetsiz haberdar olmak ve halkın halllerini görmek ve dertlerini işitmek, bir mucize suretinde Cenâb-ı Hak ihsan etmiştir.
Demek Cenâb-ı Hakka itimat edip Süleyman Aleyhisselamın günahsızlık diliyle istediği gibi, insan da kabiliyet diliyle Cenâb-ı Haktan istese ve Allah’ın kainata koyduğu tabiat kanunlarına ve yardımına uygun davransa, ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir. Demek Sebe melikesi Belkıs’ın tahtı Yemen'de iken, Şam'da aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür. Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir.
İşte, Kur’an uzak mesafede görüntü ve sesi nakletmeye heybetli bir surette işaret ediyor ve manen diyor: Ey idareciler! Tam ve eksiksiz adalet yapmak isterseniz, Hz. Süleyman (AS) gibi, yeryüzünü etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız. Çünkü bir adaletli hükümdar, bir halkını düşünen padişah, memleketin her yanını her istediği vakit haberdar olmak derecesine çıkmakla manevi sorumluluktan kurtulur veya tam adalet yapabilir.
Cenâb-ı Hak şu ayetin işaret dili ile, manen diyor ki: "Ey insanlar! Bir kuluma geniş bir mülk ve o geniş mülkünde tam ve eksiksiz adalet yapmak için durumlar ve yeryüzündeki olaylara bizzat haberi olma, bilme veriyorum.
Ve madem her bir insana, yaratılış gereği, yeryüzüne bir halife olmak kabiliyetini vermişim. Elbette, o kabiliyete göre yeryüzünü görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini hikmetim iktiza ettiğinden, vermişim.
Şahsen o noktaya yetişmezse de tür olarak, insanlar olarak yetişebilir. Maddeten erişemezse de, veliler, Allah dostları gibi, manevi olarak erişebilir. Öyleyse, şu büyük nimetten istifade edebilirsiniz. Haydi, göreyim sizi, kulluk vazifenizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, yeryüzünü, her tarafı her birinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.
"Üzerinde gezin ve Allah'ın verdiği rızıktan yiyin diye, yeryüzünü sizin emrinize veren Odur. Sonra dönüşünüz yine O’nadır." Mülk Sûresi, 67:15. deki Rahmân olan Allah’ın buyruğunu dinleyiniz."
İşte, beşerin ince sanatlarından olan görüntü ve sesi nakletmenin çok ilerisindeki son sınırını, şu ayet işaret ederek gösteriyor ve şevke getirmeyi, cesaret vermeyi işaret ediyor.