Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmın bir mucizesi hakkında olan "Ey ateş,' dedik. 'İbrahim için serin ve selâmetli ol." Enbiyâ Sûresi, 21:69. Ayetinde üç hoş işaret var.
Birincisi: Ateş dahi, diğer tabii sebepler gibi, kendi keyfiyle, tabiatıyla, körü körüne hareket etmiyor. Belki emir tahtında bir vazife yapıyor ki, Hazret-i İbrahim'i (aleyhisselâm) yakmadı; ve ona "yakma!" emrediliyor.
İkincisi: Ateşin bir derecesi var ki, soğukluğuyla yakar, yani yakmak gibi bir tesir yapar. Cenâb-ı Hak, “Selamen” lâfzıyla, soğukluğa diyor ki: "Sen de sıcaklık gibi soğukluğunla yakma." Bir tefsir diyor: “Selamen” demeseydi, soğukluğu ile yakacaktı.
Demek o mertebedeki ateş, soğukluğuyla yandırır gibi tesir gösteriyor. Hem ateştir, hem soğuktur.
Evet, tabiat bilgisinde akkor halinde ateşin bir derecesi var ki, sıcaklığı etrafına neşretmiyor; ve etrafındaki sıcaklığı kendine çektiği için, şu tarz soğuklukla, etrafındaki su gibi sıvı şeyleri dondurup, mânen soğukluğuyla yakar.
İşte Zemherir (Şiddetli, yakıcı soğuk), soğukluğuyla yakan bir sınıf ateştir.
Öyleyse, ateşin bütün derecelerine ve bütün çeşitlerini içine alan Cehennem içinde, elbette Zemheririn bulunması zarurîdir.
Ateşin hakikati birdir. Yani soğukluk dediğimiz şey; ateşin sadece bir mertebesinin adıdır, hakikat noktasında soğukluk ateşten farklı bir şey değildir. Ama insan ateşin bu mertebelerini anlayabilmek için, nispi ve izafi bir sınıflandırma yapıyor. Ateşinsıfırın altında olan mertebelerine soğuk, üstünde olan mertebelerine de sıcaklık deniliyor. Bu mertebe verme işlemi, insanın zihninde olan bir şeydir, hakikatte olan bir şey değildir.
Bu mantıkla düşünecek olursak, soğukluk ateşin bir mertebesi, bir derecesidir. Dolayısı ile ateşin bir derecede soğukluk noktasından suyu dondurması ve cisimleri yakması gayet bilimseldir. Yakmak tabiri; soğuk için de, sıcak için de kullanılır. Mesela; halk arasında sebzelerin soğukta donmasına; sebzeyi soğuk yaktı denilmesi buna işaret eder.
Üçüncüsü: Cehennem ateşinin tesirini men edecek ve eminlik verecek iman gibi bir mânevi madde, İslâmiyet gibi bir zırh olduğu misilli, dünyevî ateşinin dahi tesirini durduracak bir maddi madde vardır. Çünkü Cenâb-ı Hak Hakîm isminin gerektirmesi ile, bu dünya hikmet yeri olması gereğince, sebepler perdesi altında icraat yapıyor.
Öyleyse, Hazret-i İbrahim'in cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı ve ateşe karşı mukavemet halini vermiştir. İbrahim'i yakmadığı gibi, gömleğini de yakmıyor.
İşte bu işaretin remziyle, mânen şu ayet diyor ki: "Ey İbrahim milleti! Hz. İbrahim gibi olunuz, tâ gömlekleriniz, en büyük düşmanınız olan ateşe hem burada, hem orada bir zırh olsun.
Ruhunuza imanı giydirip Cehennem ateşine karşı zırhınız olduğu gibi, Cenâb-ı Hakkın zeminde sizin için sakladığı ve hazırladığı bazı maddeler var; onlar sizi ateşin kötülüğünden muhafaza eder. Arayınız, çıkarınız, giyiniz."
İşte, beşerin mühim ilerlemelerinden ve keşiflerindendir ki, bir maddeyi bulmuş, ateş yakmayacak ve ateşe dayanır bir gömlek giymiş.
Şu âyet ise, ona mukabil, bak, ne kadar yüce, lâtif ve güzel ve ebede kadar yırtılmayacak, Hanîfen Müslimen (Hanîf kelimesi, İslam’dan önceki dönemlerde, tevhid inancına sahip olmanın alemi olmuştur. Allah’ın birliği hakikatini kalplerde yerleştirmek için çalışan, yalnız O’na güvenen ve O’na tevekkül eden İbrahim aleyhisselâmı ateş yakmadığı gibi, yâni onun imanı ve ubûdiyeti onu ateşten koruduğu gibi, biz de iman ve salih amel üzere bir hayat sürdüğümüzde o ateş, inşallah, bizlere de dokunmayacak, imanımız ve ibâdetimiz bizim için bir zırh olacaktır.) tezgâhında dokunacak bir elbiseyi gösteriyor.