Bir adam devamlı Cennet, Cennet diye sayıklarmış. Bir gün ona sormuşlar bu Cennet, Cennet dediğin nedir? Adam bir ah çekmiş. Hiç hatırımdan çıkmıyor. Demiş. Meğer Cennet isminde bir kıza aşıkmış.
Biz de Cennet deyince ne anlıyoruz? Aslında azıcık araştırsak ayet ve hadislerde bu konuda net ve herkesi tatmin edici bilgi ve izahlar mevcuttur.
Burada Cennetin bazı güzelliklerine işaret edelim. Burada birkaç Cennet hallerinde bahsedelim. Allah Kur’an-ı Mucizül Beyanında mealen buyuruyor:
"İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, 'Bu daha önce yediğimiz rızıktandır' derler. Rızıkları, dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için tertemiz kadınlar vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır." Bakara Sûresi, 2:25.
Cennete ait, Cennetten daha güzel, hurilerinden daha hoş, Cennetteki çeşmesinden daha tatlı olan Kur’an’ın ayetlerinin açıklamaları kimseye söylenecek söz bırakmamıştır ki, fazla bir şey söylensin. Fakat o parlak, ezelî ve ebedî, yüksek ve güzel ayetleri anlayışa yaklaştırmak için bazı basamakları bildireceğiz. Hem o Kur'ân cennetinden örnek için, bazı çiçeklerin numunesi çeşidinden bazı nükteleri (ince manalı sözleri) söyleyeceğiz.
Evet, Cennet, bütün manevi lezzetlere vesile olduğu gibi, bütün cisimle ilgili zevkler ve lezzetlere de vesiledir.
Sual: Kusurlu, noksaniyetli, değişen, kararsız, sıkıntılı cismaniyetin (maddi vücutla ilgili oluşun) sonsuzlukla ve Cennetle ne alâkası var? Madem ruhun yüce lezzetleri vardır; ona yeterlidir. Cisimle ilgili zevk ve lezzetler için cisimle birlikte dirilme neden gereklidir?
Cevap: Çünkü nasıl toprak suya, havaya, ziyaya nispeten katı, yoğundur, karanlıklıdır. Fakat Allah’ın yarattığı sanat eseri varlıkların bütün çeşitlerine kaynak ve vesile olduğundan bütün diğer unsurların (su, hava, ışık gibi) manen üstüne çıkar. Hem kesafetli (katı, yoğun) olan insan nefsi, pek çok gerçekleri kapsayıcı özellik itibarıyla, manen temizlenmek şartıyla bütün insandaki manevi duyguların üstüne çıktığı bilinir.
Öyle de, cismaniyet en kapsamlı, en kuşatıcı, en zengin bir Allah’ın isimlerinin yansıdığı aynadır. Bütün rahmet hazinelerinin depolanmış, saklanmış şeylerini tartacak ve teraziye çekecek âletler cismaniyettedir. Meselâ, dildeki tat alma duyusu, rızık zevkinde, yiyecek çeşitleri sayısınca terazilere, ölçmeye kaynak olmasaydı, her birini ayrı ayrı hissedip tanımazdı, tadıp tartamazdı.
Hem ekser Cenab-ı Allah’ın isimlerinin yansımalarını hissedip bilmek, zevk edip tanımak donanımı yine cismaniyettedir. Hem gayet çeşitli ve nihayet derecede ayrı ayrı lezzetleri hissedecek kabiliyetler yine cismaniyettedir.
Madem şu kâinatın yaratıcısı, şu kâinatla bütün rahmet hazinelerini tanıttırmak ve bütün isimlerinin yansımasını bildirmek ve bütün ihsanlarının çeşitlerini tattırmak istediğini, kâinatın gidişatından ve insanın kapsamlı oluşundan, kesin anlaşılıyor.
Kâinatın seli vardır. Yani Kainatın devamlı olarak değişmesi, gelişmesi, bir hedef ve maksada doğru ilerlemesi vardır. Elbette, şu kâinatın selinin bir en büyük havuzu ve bu kâinat tezgâhının işlediği ürünlerinin bir en büyük sergisi ve şu dünya tarlasının bir ebedi hazinelerin konulacağı yer olan saadet yurdu (mutluluk yurdu, Cennet), şu kâinata bir derece benzeyecektir. Hem cismanî, hem ruhanî bütün esaslarını muhafaza edecektir.
Ve o Sâni-i Hakîm ve o Âdil-i Rahîm, elbette cismanî âletlerin vazifelerine ücret olarak ve hizmetlerine mükâfat olarak ve hususi ibadetlerine sevap olarak, onlara lâyık lezzetleri verecektir.
Yoksa hikmet ve adalet ve rahmetine zıt bir durum olur.
Bu durum hiçbir cihetle Onun Rahmetinin güzelliğine ve adaletinin mükemmelliğine uygun değildir, bir araya gelme olamaz. (28. Söz’den)