Bir Türk atasözü şöyle der:
"Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi kadındır".
Türk milleti olarak, övündüğümüz konulardan biri de, kadına verdiğimiz değerdir. Tarihin hemen her döneminde Türk toplumlarında kadın, hatun veya hanım yeri doldurulamaz değerdedir.
Kadın, Türklerde her zaman ailenin temeli olmuştur. Bir zamanlar Avrupa, Afrika ve Arabistan'daki kadınlar köle olarak satılırken, Türk kadını her zaman hür ve özgür olmuş, hatta siyasi ve ekonomik ilişkilerde, devlet yönetiminde de söz sahibi olmuştur.
Hun Türklerinde kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak görülür ve kadınsız bir şey yapılmazdı. Hatta, Kağanın emirnamelerinde, Kağanın hatununun adı kaydedilmezse o emirname geçerli sayılmazdı. Ziya Gökalp, Türklerin kadınlara verdiği değeri, "Eski ırkların hiçbiri kadınlara Türkler kadar değer vermemiş ve saygı göstermemiştir" sözleri ile dile getirmiştir.
ÂYine Türk tarihinin bilinen ilk yazılı eserleri olan Orhun Kitabelerinde devlet işlerini bilen Hatunlarda söz edilir. Orhun Kitabeleri de, "Kağan ve Hatun buyurur" sözleri ile başlar.Â
Kısacası, ilk çağlardan itibaren kadını baş tacı eden bir milletin evlatlarıyız.
Diğer taraftan da, "Cennet anaların ayağı altındadır" diyen bir dinin mensuplarıyız. İslam dini ile birlikte cahiliye dönemi sona ermiş, kadınların diri diri toprağa gömüldüğü, bir mal gibi alınıp satıldığı bir dönem kapanmıştır.
Ancak, ne örf ve adetlerimizde ne de dinimizde yer almayan kadına şiddetin toplumumuzda hiç de eksik olmaması da madalyonun öbür yüzü olarak karşımızda durmaktadır. Ne yazık ki, insanoğlunun kadınlara yönelik uyguladığı şiddetin en vahşicesine tanık oluyoruz. Hiçbir canlıya reva görülmemesi gereken şiddetin, barbarlığın, gaddarlığın, insafsızlığın, vicdansızlığın büyük bir soğukkanlılıkla kadınlara uygulandığını görmek, bizleri insanlığımızdan utanır hale getiriyor.
Son zamanlarda kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet haberleri o kadar çoğaldı ki, insanlar televizyon kanallarını açmaya korkar oldular.
Bu çağda hala kadına yönelik şiddetin bir ülkenin gündemini meşgul etmesini açıklamak hiç de kolay değildir. Şiddeti uygulayan erkeği doğuran ve büyüten de bir kadındır.
Elbette kadına yönelik şiddeti sadece bir nedene bağlamak ya da erkekleri suçlamak, sorunun çözümü açısından yetersiz kalacaktır.
Kadına şiddet o kadar yaygınlaşmıştır ki, konuya marjinal bir kesimin sorunu olarak bakma imkanı ortadan kalkmıştır. Kadına şiddet oldukça yaygınlaşmış ve çok boyutlu bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenle de kadına şiddeti bir ülke sorunu olarak görmek gerekir.
Acıdır ki, şiddetten beslenen, şiddeti kanıksamış, şiddeti normal bir davranış haline getirmiş bireylerin sayısının hızla arttığı bir toplum haline geldik. Hak, hukuk, insanlık tanımayan, her istediğini şiddet yolu ile almak isteyenlerin çoğaldığı bir toplum olduk.
Sahi, biz hangi ara bu hale geldik?
Belki de, asıl sorgulanması gereken budur.