Peygamberliğin kırk parçasından bir parçası rüyada sadık rüya şeklinde ortaya çıkar. Sadık (doğru) rüya hem haktır, hem peygamberliğin vazifeleriyle ilgilidir.
Burada 1919 yılında Bediüzzaman’ın gördüğü bir rüyayı anlatmaya devam edeceğiz. Bu rüya çok ibretli ve ders alınacak bir hakikatler manzumesidir.
-Meclisten biri dedi: "Neden İslamiyet şu medeniyeti reddeder?"
-Dedim: "Çünkü beş olumsuz esas üzerine kurulmuştur.
(Dipnot: Bizim muradımız, medeniyetin güzelliği ve insana faydası bulunan iyiliklerdir. Yoksa medeniyetin günahları değil ki, ahmaklar o günahları, o sefahatleri iyilik zannedip taklit edip, malımızı harap ettiler.)
Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, günahları iyiliklerine üstün gelmekle, insanlık iki dünya harbi ile iki dehşetli tokat yedi. O günahkâr medeniyeti alt üst edip öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı.
İnşaallah, istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle, medeniyetin iyilikleri üstün gelecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, genel barışı da temin edecek.
-Neden İslamiyet şu mevcut Batı Medeniyetini reddeder?
-Dedim: "Çünkü beş olumsuz esas üzerine kurulmuştur:
Dayanak noktası kuvvettir. O ise, özelliği tecavüzdür.
Kastedilen hedefi menfaattir. O ise, özelliği birbirine sıkıntı vermektir.
Hayatta düsturu, mücadeledir. O ise, özelliği birbiriyle uğraşmadır.
Toplumlar arasındaki bağı, bir başkasını yutmakla beslenen ırkçılık ve menfî milliyettir. O ise, özelliği böyle müthiş çarpışmadır.
Cazibeli hizmeti, nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzuları cesaretlendirme ve arzularını tatmin ve isteklerini kolaylaştırmadır. O nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular ise, özelliği insaniyeti meleklik seviyesinden köpeklik gibi aşağı dereceye indirmektir.
İnsanın manevi yönünün silinmesine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, domuz, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.
"İşte, onun için bu şimdiki medeniyet, beşerin yüzde seksenini meşakkate, kötü halliliğe atmış; onunu sözde saadete çıkarmış; diğer onu da, ne iyi ne kötü ikisinin arasında bırakmış. Saadet odur ki, bütün herkese, ya çoğunluğa saadet ola. Bu ise, küçük azınlığındır ki, insanlığa rahmet olan Kur'ân, ancak herkesin, en az çoğunluğun saadetini kapsayan bir medeniyeti kabul eder.
"Hem serbest nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzuların hükmü altına girmekle, zaruri olmayan ihtiyaçlar zaruri olan ihtiyaçlar hükmüne geçmişlerdir.
Köy ve göçebe hayatında bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Çalışma, masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle, ahlâkın esasını şu noktadan bozmuştur. Cemaate, türe verdiği servet, ihtişama bedel, ferdi, şahsı fakir ahlâksız etmiştir.
İlk asırların bütün vahşetini (yabaniliğini), bu medeniyet bir defada kustu!
"İslâm aleminin şu medeniyete karşı kabul etmede çekimser ve soğuk davranması ve kabulde sıkıntısı dikkat çekicidir.
Zira tok gönüllülük ve bağımsızlık özelliğiyle seçkin olan İslamiyetteki İlâhî hidayet, Roma felsefesinin dehâsıyla (felsefeyle eğitilmiş olağanüstü zeka ve akıl) aşılanmaz, uyuşmaz, yutulmaz, tâbi olmaz.
"Bir asıldan ikiz olarak doğan eski Roma ve Yunan iki dehâları, su ve yağ gibi asırların geçmesi ve medeniyet ve Hıristiyanlığın birleştirmeye çalıştığı halde olmadı. Yine istiklâllerini muhafaza, âdetâ tenasuhla (ruh göçü gibi) o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar ikiz ve birleştirip kaynaştırma sebepleri varken kaynaşmazsa, İslamiyetin ruhu olan hidayet nuru, o karanlık medeniyetin esası olan Roma dehâsıyla hiçbir vakit birleşmez, ortadan kaldırılmaz."
-Dediler: "İslamiyetteki (büyük ve parlak Şeriattaki) medeniyet nasıldır?"
-Dedim: "İslamın kanun ve hükümlerinin içine aldığı ve emrettiği medeniyet ise ki, şimdiki medeniyetin mânilerin gidip havanın açılmasından gelişecektir. Onun menfi (olumsuz) esasları yerine, müspet (olumlu, yapıcı) esaslar ortaya koyar.
"İşte dayanak noktası, kuvvete bedel haktır ki, niteliği adalet ve dengedir.
Hedef de, menfaat yerine fazilettir ki, özelliği muhabbet ve birbirini çekmedir.
Birlik yönü de ırkçılık ve milliyet yerine, din, sınıf ve vatan bağıdır ki, niteliği samimî kardeşlik ve barış ve huzur içinde olma ve dış düşmanların saldırısına karşı yalnız savunmadır.
Hayatta düsturu, mücadele, kavga yerine yardımlaşma kanunudur ki, özelliği birlik ve dayanışmadır. Nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular yerine hidayet, doğru yolu göstermedir ki, niteliği insanlık olarak yükselme ve ruhen olgunlaşmadır.
Nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzuları sınırlandırır; nefsin kötü heveslerinin kolaylaştırmasına bedel, ruhun yüksek hislerini tatmin eder.