Dünyanın Ahirete Bakan Yüzü

Dünyanın Ahirete Bakan Yüzü

Malum dünyanın üç yüzü var. Biri ahirete, ikincisi Cenab-ı Hakkın isimlerine üçüncüsü dünyanın kendine bakan yüzüdür. Yani yemesine, içmesine, gezmesine, gününü gün etmesine bakan yüzüdür. Dünyanın bir yüzü âhirete bakar. Ahiretin tarlasıdır, Cennetin ekilip mahsul alınan mülküdür, rahmetin çiçek bahçesidir. Aşağılamaya değil, muhabbete lâyıktır. Allah dostları dünyanın ahirete ve Allah’ın isimlerine bakan yüzünü sevmişlerdir. Beğenmedikleri, leş tabir ettikleri dünyanın dünyaya bakan yüzüdür. Ahirete hepimiz inanıyoruz. Ahiret bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi alemdir. Ahirete inanmamak bu uzun seferdeki yolculuğumuzu kesintiye uğratmıyor. İnanmamak ahirete gitmeye değil, cennete gitmeye manidir.

Ey insanlar! Fâni, kısa, faydasız ömrünüzü baki, uzun, faydalı, meyveli yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin gereğidir; Bâkî-i Hakikî olan gerçek anlamda varlığı sonsuza kadar devam eden Allah’ın yoluna sarf ediniz. Çünkü Bâkîye yönelen şey, bekanın cilvesine ulaşır.

Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya, ebediliğe âşıktır. Ve madem bu fâni ömrü baki ömre değiştiren bir çare vardır. Ve manen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür. Elbette, insaniyeti alçalmamış bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı uygulamalı olarak yapmaya çalışacak ve uygun hareket edecek. İşte o çare budur:

Allah için işleyiniz,

Allah için görüşünüz,

Allah için çalışınız.

Allah’ın rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.

Kabir ise, karanlık bir kuyu ağzı değil, nurlu âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaası, gösterişi ile, ahirete nispeten bir zindan hükmündedir. Elbette dünya zindanından Cennet bahçelerine çıkmak ve rahatsız edici maddi hayatın sıkıntılarından rahat alemine ve ruhların uçuştuğu meydana geçmek ve yaratılmışların sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp Rahmân olan Allah’ın huzuruna gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.

Mülk bütünüyle Allah’ındır. Sen, hem Onun mülküsün, hem kulusun, hem mülkünde çalışıyorsun. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; sıkıntısını değil, safasını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi "Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme. Bizler sıkıntıların, üzüntülerin, belaların hakikatını bilip, bu sıkıntıların nereden geldiğini anlayıp, dünyada imtihan edildiğimizin şuurunda olmalıyız. Başımıza gelen sıkıntıların fazlaca üzerinde durmamalıyız. Ta ki ruhen, aklen rahat edelim. Yani bir manadapencerelerdenseyredipiçlerinegirmemeliyiz.

İnsanın Cenab-ı Haktan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur. Bilâkis, daima Ona şükretmekle borçlu, vazifelidir. Çünkü mülk Onundur, insan Onun kuludur.

Her kim geçici hayatı esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, manen cehennemdedir. Ve her kim baki hayata ciddî yönelmiş ise, her iki dünya saadetine sahip olur. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin bekleme salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.

Yeryüzü dahi acele hareket eden kafilelerin yollarında bir gecelik konmak ve göçmek için bir handır. Her bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan ziyade bir istediği var.

Programımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. Ve vazifesi çok bir misafirdir. Ve kısa bir ömürde ebedi hayata lâzım olan lüzumlu maddeleri hazırlamakla mükelleftir, vazifelidir. En çok mühim olan ve en çok gerekli işler öne geçirilecektir.

(RNK’dan faydalanılmıştır.)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri