Gaziantep’in çok sayıda övündüğümüz yönü bulunuyor. Üretimde, ihracatta, istihdamda, tarihte, kültürde, gastronomide Türkiye’nin önde gelen şehirlerinden biriyiz. Her Gaziantepli bu alanlardaki başarılarımızla, zenginliklerimizle haklı bir gurura sahiptir.
Ancak övündüğümüz Gaziantep son günlerde hiç de istemeyeceğimiz bir konu ile Türkiye’nin gündemine gelmektedir. Ne yazık ki, KOVID-19 vakalarının en hızlı arttığı kentlerin başında geliyoruz. Tüm uyarılara ve cezalara rağmen Corona virüsü salgınının önüne geçemiyoruz. Öyle ki, pandemi ile ilgili tedbirlere uymayanlara yönelik en fazla cezanın kesildiği iliz. Sorun o kadar büyüdü ki, Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, “Virüsün yayılma hızı böyle devam ederse Gaziantep’te okulları açamayabiliriz” diye açıklamada bulundu.
Bu olumsuz tabloyu görenler, “Gaziantep neden böyle bir şehir haline geldi?” ya da “Gaziantep’i tanıyamıyoruz” gibi yorumlar yapıyorlar. Hatta, “Bilim adamları Gaziantep’i mercek altına alarak, insanların neden kurallara uymadığını araştırmalı” diyenler çıkıyor.
Aslında sorunun nedeni ortada. Bilim adamlarının araştırmasına da gerek yok. Gaziantep’in tanınmayacak bir durumu da yok. Fotoğraf gayet net. Hiçbir fluluk yok.
Biraz gerilere gidelim. 1990’lı yıllarla birlikte Gaziantep çok yoğun göç almaya başladı. Kentin demografik yapısı değişti. Kentin sanayi ve ticaretteki başarısı artarken, eğitimdeki seviyesi iyice geriledi. Gaziantep, Türkiye’de üniversite ve lise giriş sınavlarında en sonlarda yer almaya başladı. Sanayi ve ticaretteki başarı ile eğitim, kültür, sanat ve spor alanındaki başarılar birbirine paralel gitmeyince de işte Gaziantep’teki bugünkü tablo ortaya çıktı.
Kurallara uymayan bir toplum. Ağır para cezalarına rağmen maske, mesafe ve hijyen kurallarını önemsemeyen, bilimi dikkate almayarak, “Bize bir şey olmaz” mantığıyla hareket eden bir toplum olduk.
Kısacası, Gaziantep’in bugün geldiği noktanın temelinde, kentteki eğitim, kültür, sanat ve spor gibi alanlardaki eksiklikler yatıyor. Bu olumsuz tablo, şehrimizin sanayi, ticaret, turizm veya gastronomideki başarılarını da tehlikeye sokuyor. Şöyle ki, kurallara uymamayı marifet sanan bir kişinin davranışı kentin ekonomisini kilitleyebilmektedir.
Geçtiğim hafta özel bir tıp merkezini ziyaret ettim. Merkezin başhekiminin anlattıkları, kentin ekonomisinin salgından nasıl etkilendiğini ortaya koyması bakımından çok önem taşıyor:
“Gaziantep bölgenin sağlık üssü. Tüm çevre illerden ve komşu ülkelerden çok sayıda hastamız geliyor. Ancak, Gaziantep’in virüs salgında 3. sıraya gelmesi ile ilgili haberlerin ardından çevre illerden gelen hastalar bıçak gibi kesildi. Randevulu ameliyatlar bile iptal edildi. Bu durum sadece sağlıkta değil her sektörü olumsuz etkilemektedir.”
Son derece olumsuz bir tablo ile karşı karşıyayız. Ancak, çok fazla karamsar olmaya da gerek yok. Öncelikle çok çalışkan bir valimiz var. Vali Davut Gül, Gazianteplilerin kurallara uyması için adeta çırpınıyor. Olağan üstü bir gayret içerisinde. Eğitime çok önem veriyor. Eğitim denilince akan sular duruyor. Yine Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, kentin her sorunu ile dertlenen, çözüm üreten birisi. Ayrıca Gaziantep eğitime hayırsever katkısının en yoğun olduğu bir il. Bunlar da bizim artılarımız.
Kısacası eğitim herkesin sorunu. Kimsenin, “İyi para kazanıyorum, tuzum kuru” deme lüksü yok. Çünkü yeterli eğitim almayan her birey, diğer bireylerin de yaşamını olumsuz yönde etkiliyor. Onun için toplumun tüm kesimleri el birliği ile eğitim sorununu çözmeli. Kentin kültür, sanat ve spor altyapısı güçlendirilmeli.
Mutlu haftalar dileğiyle.