"Bir şeyin zıddı olmazsa, o şeyin nasıl kemali olabilir?” Soru budur. Acaba cevabı nedir?
Cevap: Şu sual sahibi, hakikî kemali bilmiyor. Yalnız nisbî (göreceli), bir kemal zannediyor.
Halbuki gayra (başkasına), bakan ve gayra nispeten meydan gelen üstün özellikler, faziletler, üstünlükler; hakikî değiller, nispidirler, görecelidirler, zayıftırlar.
Eğer başkası, nazardan düşseler; onlar da düşerler.
Meselâ: Sıcaklığın nisbî lezzeti ve fazileti, soğuğun tesiri iledir.
Yemeğin nispi lezzeti, açlık eleminin, derdinin tesiri iledir. Onlar gitse, bunlar da azalır. Halbuki hakikî lezzet ve muhabbet ve kemal ve fazilet odur ki; başkasının düşünmesi üzerine kurulmasın. Kendisinde bulunsun ve bizzat bir kesinleşmiş gerçeği olsun. Burada örnek verecek olursak şunları sayabiliriz:
Vücut lezzeti ve hayat lezzeti ve muhabbet lezzeti ve marifet lezzeti ve iman lezzeti ve beka lezzeti ve rahmet lezzzeti ve şefkat lezzeti ve nurdaki güzellik ve görme sıfatındaki güzellik ve sözdeki güzellik ve ikram etmedeki güzellik ve ahlaktaki güzellik ve dış görünüşteki güzellik ve zatındaki mükemmellik ve vasıf ve özelliklerindeki mükemmellik ve fiili ve işlerindeki mükemmellik gibi bizzat meziyetler (üstün özellikler); gayr, başkası olsun olmasın, şu üstün özellikler değişmez. Tam on yedi adet hakiki değer anlatılmıştır. Bunlar nispetle, kıyasla değildir. Varlıkları hakiki olan değerlerdir.
İşte Sâni'-i Zülcelal ve Fâtır-ı Zülcemal ve Hâlık-ı Zülkemal'in bütün mükemmellikleri hakikiyedir, zâta aittir. Başkası ve masiva (Allah’ın dışındaki varlıklar), ona tesir etmez. Yalnız aynalar olabilirler. O halde, Allah’ın zıddının mümkinat aleminde olması muhaldir.
Bu mevcudat maddi varlıktan çıksalar bile birçok varlık formatında olabilirler. Zıtlar nispi (kıyas ile bilinebilen görece değerler) değerleri göstermek için vardır. Mesela, sıcaklığın zıddından bağımsız müstakil bir manası vardır, ama nispi (göreceli) binlerce ara tonları da bulunuyor. Bu ara tonları görebilmek için zıddın müdahalesi gerekiyor. Yani soğuğun müdahalesi olmasa, sıcaklığın müstakil manasından başka diğer nispi (göreceli) değerlerini ve ara tonlarını hiçbir zaman bilemeyecek ve kavrayamayacaktık. Yine Allah’ın mutlak kemali ve cemali, zıddı olmadan bilinebilen ve zıddından bağımsız cemal ve kemallerdir.
Yani "Her şey zıddıyla bilinir." kaidesi, mutlak bir kaide olmayıp, kainata ve insana has (özgü) bir kaidedir. Şayet mutlak bir kaide olmuş olsa idi, o zaman Allah’ın da zıddı ile bilinmesi icap ederdi ki bu caiz değildir. Hayat tezattan doğuyor, mevsimler arasındaki tezattan herşey meydana geliyor. Kadın, erkek tezadı üremeyi doğuruyor, gece gündüz de bunun gibi. Ölüm ile hayat arasındaki tezadın doğurdukları anlatmakla bitmez. Zıtlar dünyamızı güzelleştiriyor ama Allah’ın kemali tezattan doğmuyor çünkü mukabili, mümasili, temasili yok. Nispi bir kemal başkasına oranla kemaldir, bu ondan daha güzel, daha kemalli gibi. Nispet daima başkasına oranla demektir. Başkasına kıyas başkasına oranladır.
Allah’ın hakikî zıddı yoktur, ama onun zıtsız, eşsiz, sonsuz sıfatlarını anlamak için, insanda “vahid-i kıyasî” denilen bazı ölçüler verilmiştir. Bununla hayalî bir zıddın görünümü tasavvur edilerek o zıdsız sıfatlar tanınır. Mesela, acizliğimizle Allah’ın kudretini; cahilliğimizle Allah’ın ilmini; fena vasfımızla Allah’ın bekasını; muhtaçlık vasfımızla Allah’ın hiç bir şeye muhtaç olmadığını ifade eden Samed sıfatının varlığını anlayabiliriz. Anlayabiliriz, çünkü noksan sıfatlar yaratılmışların özelliğidir, Allah ise her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. “Muhalefetün lil-havadis / Allah’ın yaratılanlara benzememesi.” sıfatı bu gerçeğe işaret etmektedir. (Sözler’den faydalanılmıştır.)