Peygamberimizin bine yakın mucizeleri vardır. Bunlardan bir kısmı da çocuklarla ilgilidir. Mucize demek insanları aczde bırakan, insanların aciz olduğu ve yapamadığı işlerdir. Allah’ın izni ve istemesi ile peygamberimizin ve diğer peygamberlerin istemesi ile Allah’ın kanununu değiştirmesidir. Peygamberler kainatta geçerli olan Adetullah, Sünnetullah denilen ve yanlış olarak tabiat kanunları olarak adlandırılan dışında hareket edebilirler. Peygamberliklerini tasdik ve Allah’ın yanında makbuliyetlerine delil olarak olağanüstü haller gösterirler. Bu durum onların Allah tarafından tasdik edilmeleri, doğrulanmalarındandır.
Altı çocuğun her biri, ayrı ayrı birer mucize-i Ahmediyeye, Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m)’ın mucizesine mazhar oldu.
Birincisi: Meşhur hadisci İbni Ebî Şeybe haber veriyor ki:
Bir kadın, bir çocuğu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına getirdi. O çocukta bir belâ vardı; konuşmuyordu, aptaldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir su ile mazmaza etti, elini yıkadı, o suyu kadına verdi, "Çocuğa içirsin" ferman etti. Çocuk o suyu içtikten sonra, hastalığından ve belâsından birşey kalmadı. Öyle bir akıl ve kemal sahibi oldu ki, insanların akıllılarının, zekilerinin üstüne çıktı.
İkincisi: Sahih nakille, Hazret-i İbni Abbas demiş ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma mecnun (akılsız) bir çocuk getirildi. Mübarek elini onun göğsüne koydu. Birden çocuk istifrâ etti, kustu. İçinden, küçük hıyar kadar siyah bir şey çıktı; çocuk şifa bulup gitti.
Üçüncüsü: İmam-ı Beyhakî ve Nesâî sahih nakille haber veriyorlar ki:
Muhammed ibni Hâtib isminde bir çocuğun koluna kaynayan tencere dökülmüş, bütün kolunu yakmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm [Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m)] meshedip (ıslak elini sürüp) tükürüğünü sürdü; dakikasında şifa buldu.
Dördüncüsü: Büyümüş, fakat lisanı yok (konuşamıyor), büyükçe bir çocuk Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına geldi. Çocuğa ferman etmiş: "Ben kimim?" Hiç konuşmayan dilsiz çocuk “Sen Allah’ın Resulüsün.” deyip konuşmaya başlamış.
Beşinci çocuk: Uyanıklık aleminde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile tekrarla, birçok kere şereflenen, görüşen Celâleddin Süyutî ve asrın imamı, hadisin asıl kaynağına ulaşma ve düzeltme ile Mübarekü'l-Yemâme ismiyle meşhur bir zâtı, daha yeni dünyaya geldiği vakit, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına getirmişler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona yönelmiş. Çocuk konuşmaya başlamış,” Senin Allah Resulü olduğuna şahitlik ederim.” demiş.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "Bârekâllah"(Allah ne mübarek yaratmış) demiş. Çocuk ondan sonra büyüyünceye kadar daha konuşmamış. O çocuk, bu mucize-i Ahmediyeye ve "Bârekâllah" Peygamber efendimizin duasına nail olduğundan, "Mübarekü'l-Yemâme" ismiyle şöhret bulmuş.
Altıncı çocuk: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk namazını kesip geçtiğinden, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Allah’ım, onun yerden izini kes.” demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş.
Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek eli Lokman Hekim’in bir eczanesi gibi
ve tükürüğü Hazret-i Hızır'ın hayat suyu çeşmesi gibi
ve nefesi Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın nefesi gibi yardımı ulaştıran ve şifa veren olsa;
ve insanlık çok musibet ve belâlara tutulmuş olsa,
elbette Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma hadsiz müracaatlar olmuş. Hastalar, çocuklar, deliler pek çok gelmişler, hepsi şifa bulup gitmişler.
Ebu Abdurrahmani'l-Yemânî kırk defa haccetmiştir. Ve kırk sene sabah namazını yatsı abdestiyle kılmıştır. Tâbiînin (sahabeleri gören müminlerin) büyük imamlarındandır. Ve çok Sahabelerle görüşmüştür. Ebu Abdurrahmani'l-Yemânî Kesin olarak haber verir ve hükmeder ve ne demiştir?: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ne kadar mecnun gelmişse, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm sinesine (göğsüne) elini koymuşsa, kesin olarak şifa bulmuştur; şifa bulmayan kalmamıştır.
İşte, Asr-ı Saadete (mutluluk asrına) yetişmiş böyle bir imam, böyle kesin ve genel hükmetmiştir. Elbette ona gelen hiçbir hasta kalmamış ki, mutlaka şifa bulmuştur. Madem şifa bulmuş; elbette müracaatlar binler olacaktır. (19. Mektup’tan alıntıdır.)