Her şey zıddı ile bilinir. Cennet olmazsa, Cehennem azap vermez. Bu dünyada suçlu ceza görmeden, masum ise zulmedenden hakkını almadan gidiyor. Demek ki bir büyük mahkemeye hesabı havale ediliyor.
Herkes bilir ki küçük davalar küçük mahkemelerde görülür, halledilir. Büyük davalar ise büyük şehirlerdeki büyük mahkemelere havale edilir. Dolayısı ile insanların hesabı büyük mahkemede görülecek ve bunun sonunda insan ya Cennet'te keyfedecek veya Cehennem'de yaptığı kötülüklerin karşılığını görecektir.
Allah Adil-i mutlaktır. Tam adaleti uygular ve kullarına zulmetmez. Kullarına fazl ve keremi ile muamele eder. Bak Allah'ın fazlına ve keremine: Günahı bir iken bin yazmak, sevabı bir yazmak veya hiç yazmamak adalet olduğu bilinir. Allah bir günahı bir yazar; bir sevabı on, bazen yetmiş, bazen yedi yüz, bazen yedi bin yazar. Hem şu nükteden anla ki, o müthiş Cehenneme girmek yaptığımız amellerin-işlerin cezasıdır. Adaletin ta kendisidir. Fakat Cennete girmek sırf Allah'ın cömertliği, lütfu, ihsanıdır.
Ancak bizler kul olarak Rabbimizi ittiham edersek ve kulluğun gereklerini –Başta farzları işlemek ve büyük günahları terk etmek olarak- yerine getirmezsek o zaman cezayı hak etmiş oluruz.
İman, manevi bir cennetin çekirdeğini taşıyor. Küfür dahi, manevi bir cehennemin tohumunu saklıyor.
Nasıl ki küfür, Cehennemin bir çekirdeğidir. Öyle de, Cehennem, onun bir meyvesidir.
Nasıl ki küfür, Cehenneme girmeye sebeptir. Öyle de, Cehennemin vücuduna ve icadına dahi sebeptir.
Zira, küçük bir hâkimin küçük bir izzeti, küçük bir gayreti, küçük bir celâli bulunsa, bir edepsiz ona inatla, dik kafalılıkla dese, "Beni yola getiremezsin, terbiye edemezsin!"; hakim ne yapar? Herhalde, o yerde hapishane yoksa da, tek o edepsiz için bir hapishane teşkil edecek, onu içine atacaktır. Hakimiyetin şanı, işi ihkak-ı haktır yani hakkı usulünce yerine getirmektir. Başka bir tabirle itaat edenlere mükafat, isyan edenlere ceza vermektir.
Halbuki, kâfir, Cehennemi inkârla, nihayetsiz izzet ve gayret ve celâl sahibi ve gayet büyük ve nihayetsiz Kadîr bir Zâtı yalanlıyor ve güçsüzlükle suçluyor. Yalancılıkla ve acizlikle suçluyor. İzzetine şiddetle dokunuyor. Gayretine dehşetli dokunduruyor, celâline isyan edercesine ilişiyor. Elbette, olmayacak bir şeyi var sayma olarak, Cehennemin hiçbir varlık sebebi bulunmazsa da, şu derece yalanlama ve acizlikle suçlamayı içine alan küfür için bir Cehennem halk edilecek, o kâfir içine atılacaktır.
İnsanların sosyal hayatlarının en kuvvetli vasıtası olan gençler, delikanlılar, şiddetli coşkunlukta olan duygularını ve aşırı olan nefis ve heveslerini nasıl kontrol etmelidir? Bu duyguları tecavüzlerden ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve sosyal hayatın güzel gerçekleşmesini temin eden, yalnız Cehennem fikridir. Yoksa Cehennem endişesi olmazsa, "El-hükmü li'l-galib" (kuvvetli olan haklıdır, kuvvet kimin elinde ise hüküm ve hak onundur.) kuralı ile o sarhoş delikanlılar, hevesleri peşinde çaresiz zayıflara, acizlere, dünyayı cehenneme çevireceklerdi. Ve yüksek insaniyeti gayet alçak, pek aşağı bir hayvanlığa döndüreceklerdi.
Konumuzu bir ayet meali ile bitirelim "Bunları boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz. Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Sen de bizi Cehennem ateşinin azabından koru." Âl-i İmrân Sûresi, 3:191.