Azrail (A.S)'ın ismi anıldığınd insanlar bir ürperme, korku hisseder. Halbuki Azrail (A.S.) dört büyük melekten birisidir. Azrail (A.S.) ölenlerin ruhlarını almakla görevli olan melektir. Biliyorsunuz diğerleri Cebrail, İsrafil, Mikail aleyhimüsselamdırlar.
Bir gün bir duada, "Yâ Rabbi! Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cinlerin ve insanların kötülüklerinden muhafaza eyle!" meâlindeki duayı dediğim zaman, herkesi titreten ve dehşet veren Azrail namını zikrettiğim vakit, gayet tatlı ve teselli veren ve sevimli bir hal hissettim, Elhamdülillâh dedim. Azrail (A.S.)'ı cidden sevmeye başladım. Melekleri iman şartının bu küçük ferdinin pek çok meyvelerinden yalnız bir küçük meyvesine gayet kısa bir işaret ederiz.
İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur. Onu kaybolmaktan ve ölümlülük ve başıboşluktan muhafaza etmek için kuvvetli ve emin bir ele teslimin derin bir sevinç verdiğini kesin bir şekilde hissettim. Ve insanın işlerini yazan melekler hatırıma geldi.
Baktım, aynen bu meyve gibi çok tatlı meyveleri var.
Her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini kalıcı hale getirmek için arzu ve istekle yazma ve şiir, hattâ sinema ile korumaya çalışır. Özellikle, o işlerin Cennette bâki meyveleri bulunsa, daha ziyade merak eder.
Kirâmen Kâtibin (Sağ ve sol yanımızda ki sevap ve günah yazan melekler) insanın omuzlarında durup onları ebedî, sonsuz manzaralarda göstermek ve sahiplerine daimî mükâfat kazandırmak, o kadar bana şirin geldi ki, tarif edemem.
Sonra, Meleklere imanın pek çok meyvelerinden birisi imdadıma geldi; kainatımı ve dünyamı şenlendirdi, melekler ve ruhânîlerle doldurdu, âlemimi sevinçle güldürdü. Ve inançsız kişilerin dünyaları vahşet, ürküntü ve boşluk ve karanlıkla ağladıklarını gösterdi.
Hayalim bu meyvenin lezzetiyle sevinçli iken, bütün peygamberlere imanın pek çok meyvelerinden buna benzer birtek meyvesini aldı, tattı. Birden, bütün geçmiş zamanlardaki peygamberlerle yaşamış gibi onlara imanım ve tasdikim, o zamanları ışıklandırdı ve imanımı kapsamlı yapıp genişlendirdi ve Ahirzaman Peygamberimizin imana ait olan davalarına binler imza bastırdı, şeytanları susturdu.
"Bu meyveler gibi hadsiz tatlı faydalar ve iyiliklerin gayet güzel neticeleri ve menfaatleri ve Erhamürrâhimînin gayet merhametli bir şekilde başarıları ve yardımları doğru yolda olanlara yardım edip kuvvet verdikleri halde, inançsız kimseler neden çok defa üstün gelir ve bazen yirmisi, yüz tane doğru yolda olanı perişan eder?" diye soruldu. Ve bu tefekkür içinde şeytanın gayet zayıf hilelerine karşı Kur'ân'ın büyük üzerinde fazla durması ve melekleri ve Cenab-ı Hakkın yardımını müminlere göndermesi hatıra geldi.
Evet, bazen serseri ve gizli, zararlı bir adamın bir saraya ateş atmaya çalışması yüzünden, yüzer adamın muhafazasıyla ve bazen devlete ve padişaha sığınma ile o sarayın vücudu, varlığı devam edebilir. Çünkü onun vücudu, bütün şartlarının ve esaslarının ve sebeplerinin varlığıyla olabilir. Fakat onun yok ve harap olması, bir tek şartın yokluğu ile olur ve bir serserinin bir kibritiyle yanıp mahvolur.
İnsan ve cin şeytanları az bir fiil ile büyük tahripler, yıkmalar ve dehşetli manevi yangınlar yaparlar. Evet, bütün fenalıklar ve günahlar ve kötülüklerin mayası ve esasları yokluktur, tahriptir. Görünüşte vücudun, varlığın altında, yokluk ve bozmak saklıdır. İşte cinni ve insani şeytanlar ve kötüler bu noktaya dayanarak gayet zayıf bir kuvvetle hadsiz bir kuvvete karşı dayanıp, hak ve hakikat ehlini Cenab-ı Hakkın huzuruna sığınmaya ve kaçmaya her vakit mecbur eder. Kur'an, onları himaye için büyük tahşidat yapar, üzerinde çok fazla durur. Doksan dokuz Allah'ın isimlerini onların ellerine verir. O düşmanlara karşı sebat etmelerine, kararlı olmalarına, dayanmalarına çok şiddetli emirler verir. (Şualar'dan yararlanılmıştır.)
Â