29 Ekim Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümü vesilesi ile kısaca cumhuriyetten bahsedelim:
Eskişehir mahkemesinde Bediüzzaman'dan sordular ki: "Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?"
Bediüzzaman da: "Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder.
Hülâsası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, hâli-boş bir türbe kubbesinde (Kubbe- Hasiye-Tillo/Siirt) inzivada idim.
Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim.
Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetçiliklerine saygı duyarak, taneleri karıncalara veriyorum."
Sonra dediler: "Sen Selef-i Salihîne (İslamın ilk beş asrında yaşayan Ehl-i Sünnet alimlerine) muhalefet ediyorsun."
Cevaben diyordum: "Hulefâ-i Râşidîn (dört büyük halife: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (r.a); hem halife, hem cumhurbaşkanı idiler.
Sıddîk-ı Ekber-Hz. Ebubekir (r.a.) Aşere-i Mübeşşereye-cennetle müjdelenen 10 sahabiye ve Sahabe-i Kirama-Cömertlik ve şeref sahibi sahabelere elbette cumhurbaşkanı hükmünde idi.
Fakat manasız isim ve resim değil, kesin olarak adaletin esasını ve dini hürriyeti taşıyan dindar anlamda cumhuriyetin reisleri-başkanları idiler." (14. Şua)
Laik (devlet idaresinde din işlerinin ayrılması) cumhuriyeti soruyorsanız, ben biliyorum ki, laik manası, tarafsız kalmak, yani vicdan hürriyeti prensibi ile dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet kabul ederim.
Bediüzzaman, üç devir yaşamış bir ihtiyar. Gün görmüş bir ihtiyar. Üç devir: Meşrutiyet, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet. Bu üç devir, büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış. Yalnız bir adam var Bediüzzaman; o ayakta... (Tarihçe-i Hayat - Isparta Hayatı)
Cumhuriyet (demokratlık), adalet ve meşveret ve kanunda bir elde idareden ibarettir. (Tarihçe-i Hayat)
Madem cumhuriyet prensipleri vicdan hürriyeti kanunu ile dinsizlere ilişmiyor; elbette mümkün olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile-dünyaya dalıp ahreti düşünmeyenler ile çarpışmayan ve ahiretine ve imanına ve vatanına dahi faydalı bir tarzda çalışan dindarlara da ilişmemek gerektir ve elzemdir.
Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir zaruri ihtiyacı olan takvayı ve salâhati-dindarlıkta çok ileri olmayı bu peygamberlerin çıktığı yer olan Asya'da hükmeden siyasetle uğraşanlar yasak etmez ve edemez biliyoruz.