Semanın, gökyüzünün sessizlik, ve durgunluk ve intizam ve düzgünlüğü ve genişliği ve nuraniyeti neyi gösterir? Sakinleri, oturanları zeminin, yeryüzünün sakinleri oturanları gibi değillerdir. Bütün halkı itaat edenlerdir. Ne emrolunsa onu işlerler. Zahmet verme ve münakaşayı icap edecek bir sebep yoktur. Zira memleket geniş, fıtratları, yaratılışları safi, kendileri masum, makamları sabittir.
Evet, zeminde, yeryüzünde zıtlar bir araya gelmiş, şerliler-kötüler iyilere karışmış, içlerinde münakaşalar-tartışmalar başlamış. O sebepten ayrılıklar ve ıstıraplar-üzüntüler düşmüş. Ve ondan imtihanlar ve yarışmalar görev olarak yüklenilmiş. Ve ondan ilerlemeler ve gerilemeler çıkmış. Şu hakikatin hikmeti şudur ki:
İnsan, yaratılış ağacının en son parçası olan meyvesidir. Malûmdur ki, bir şeyin semeresi-meyvesi en uzak, en cemiyetli, en nazik, en ehemmiyetli parçasıdır.
İşte bunun için, kainatın meyvesi olan insan en kapsayıcı, en benzersiz, en âciz, en zayıf ve en lâtif bir Allah’ın kudret mucizesi olduğundan, beşiği ve meskeni-evi olan zemin, yeryüzü gökyüzüne nispeten özellikleri nelerdir?
Yeryüzü maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve sanat olarak bütün kâinatın kalbi, merkezi,
bütün sanat mucizelerinin, sergisi
ve bütün Allah’ın isimlerinin tecellilerinin, yansımalarının yansıma yeri, odak noktası
ve nihayetsiz-sonsuz Rabbâni faaliyetin toplanma yeri ve yansıma yeri-aynası
ve hadsiz-hesapsız İlâhi yaratılışın, özellikle bitkiler ve hayvanların çok küçük nevilerinde çok cömert yaratmanın vesilesi ve çarşısı
ve pek geniş âhiret âlemlerindeki sanat eseri varlıkların küçük ölçüde numune yeri
ve sonsuz hayata ait dokumaların süratle işleyen tezgâhı
ve devamlı, sürekli manzaraların süratle değişen taklit yeri
ve daimi bostanların, bahçelerin tohumcuklarına süratle sünbüllenen dar ve geçici tarlası ve terbiye yeri olmuştur.
İşte, dünyanın mânevi büyüklüğünden ve sanatlı oluş, muntazam yapılı oluşundandır ki, Kur'ân-ı Hakîm, semavata, göklere nispeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semavata, göklere denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı, gökleri bir kefede koyuyor; defalarca "Rabbü's-Semâvâti ve'l-Arz" "Göklerin ve yerin Rabbi." Ra'd Sûresi, 13:16; İsrâ Sûresi, 17:102, Kehf Sûresi, 18:14. der.
Evet, dünya, küçüklüğüyle beraber semâvâta, göklere karşı gelebilir. Çünkü, nasıl ki daimî bir çeşme, geliri olmayan büyük bir gölden daha büyük denilebilir. Hem bir ölçekle bir şey ölçerek başka yere nakledilen ve onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir ürünlerle, görünürde binler defa ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek karşılaştırmaya çıkabilir.
Aynen öyle de: Dünya için de, Cenab-ı Hak onu sanatına bir sergi ve yaratmasına bir toplanma yeri ve hikmetine vesile ve kudretine yansıma yeri ve rahmetine çiçeklik ve Cennetine tarla ve hadsiz kâinata ve yaratıklar âlemlerine ölçek ve geçmiş denizlerine ve gayb, görünmeyen âlemine akacak bir çeşme hükmünde icad etmiş.
Her sene kat kat ve katmerli yüz bin tarzda, sanat eseri varlıklardan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok defa dolup geçmiş zamana boşaltarak gayb, görünmeyen âlemine döktüğü bütün o yenilenen âlemleri ve dünyanın çeşitli gömleklerini nazara al; yani, bütün geçmişini hazır say. Sonra değişmeyen, monoton ve bir derece basit semavata, göklere karşı karşılaştır. Göreceksin ki: Dünya, ziyade, fazla gelmezse, noksan, eksik de kalmaz. İşte "Göklerin ve yerin Rabbi." sırrını anla.
Hem dünyanın şu anılan, zikredilen hikmetlerden meydana çıkan süratli değişim ve devamlı başkalaşması gerektirir ki, oturanları, ikamet edenleri de ona göre değişikliğe uğramış olsun.
Hem şu sınırlı dünya, sınırsız Allah’ın kudret mucizelerine sahip olduğundandır ki, en mühim sakinleri, oturanları olan insanlar ve cinlerin duygularına, hislerine, diğer canlılar gibi fıtrî, yaratılıştan bir hudut, ve yaratılıştan bir sınır konulmadığı için, sonsuz ilerleme ve nihayetsiz, sonsuz gerilemeye sahip olmuştur. Peygamberlerden, evliyadan, velilerden tut, ta Nemrutlara, ta şeytanlara kadar, uzun bir imtihan meydanı var olmuştur. (On Beşinci Söz’den faydalanılmıştır.) Demek bu imtihan meydanında olanlar başıboş değiller. Saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar.