Dostumuza ayna olmak; ona hatasını- kusurunu-ayıbını göstermek de bir vazife bize. Mü’minler bu yönüyle birbirine karşı sorumlu.
“Emr-i bil marufun ve nehyi anil münker”in farz oluşu malum. Yani haramlığı kesin ve farziyeti sabit şeyler için bu vazife zaten kaçınılmaz ve terk edilemez. Ama bir de kardeşlik hukuku açısından daha dar alanlarda da birbirimize ayna olma; ikaz sorumluluğumuz var”. Fakat bu çok hassas ve zor bir vazife. Çünkü hata-ayıp-kusurları ile yüzleşmeye hazır olmayan birisine ayna tutarken onun kırılabileceği hatta kızabileceği için riskli bir durum.
Hele de bu enaniyet asrında...
Bir çok hassas insan gibi şahsen ben de başkalarının boynunda-koynunda-sırtındaki akrepleri söyleme konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorum. Görüyorum, üzülüyorum “dostluk gereği” söylemem gerektiğini biliyorum. Ama her insanın nefs taşıdığı, nefsin de cibilli bir kendini temize çıkarmak meylinin olduğunu biliyorum.
Çok zaman hatasının gösterilmesinin insanların enaniyetine (benliğine) dokunduğunu ve acı verdiğini biliyorum. Yanlış anlaşılabilme konusu elimi ayağımı bağlıyor.
Çünkü çok gördüm...
Böyle durumlarda sıcağı sıcağına yapamadığım, eşref saatini kollayıp takınabildiğim en nazik üslupla söylediğimde bile dostlarımın incindiklerini müşahede ettim. Bu komplikasyon (beklenmeyen, umulmayan durum) beni ziyade ürkekleştiriyor. Elimi ayağımı bağlıyor. “uzun süre suskunluğu tercih ediyorum ve sadece dua ediyorum.
Bu tutukluğum suskunluğum için Aziz Üstad’mızın şu prensibine tutunarak teselli buluyorum.
“Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev'inden gıbta damarını tahrik etmemektir.”
Bu ayna tutma vazifesi yapılırken “önce zarar vermemek” esastır.
Kaş yapayım derken göz çıkarmak da var işin içinde çünkü. ,
Bu zor görevin iki yönü var: Bir yönüyle yapılmasının “mutlak maslahat” hatta zaruret oluşu. Diğer yönüyle olası mazarratı yani aksülamel yapabilme ihtimali.
Fakat “Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.” Maharet incitmeden, kırıp dökmeden yanlışı-hatayı fark ettirebilmek.
Dolayısı ile ince bir ayar lazım Böyle incelikli bir iş “patavatsızca” yersiz, zamansız ve nezaketsiz yapılınca dostu düzeltmek bir yana, dostluğu bitirebiliyor.
Bu dostluk gereği aynalık vazifesini terk etmek doğru olmadığı gibi “Ben doğruyu söylüyorum ve söylerim” gibi sonucu hesaba katmadan yapılacak çıkışlar da yanlıştır. Çünkü “eğer zarar etmezse nasihat etmek” bir düsturdur. Çünkü insan “Haklı fakat zararlı” düşebiliyor.