Olaylara bakış açımız çok önemlidir. Dolayısı ile farklı bir bakış açısı görüşümüzü değiştirebilir.
Olaylara mâna-yı harfiyle bakmalıyız.
“Cenâb-ı Hakk’ın mâsivasına (yani kâinata) mâna-yı harfiyle ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır. Mâna-yı ismiyle ve sebepler hesabına bakmak hatadır.”
Mahlûkatın Allah’ı tanıtma, O’nun isim ve sıfatlarının bilinmesine yardım etme cihetlerine “mana-yı harfi”, Allah’ı hatırlatmaksızın mahlûkatın sadece zatlarından ve özelliklerinden söz etmeye de "mana-yı ismi" denilmiştir.
Bu konuda verilen güzel bir misal: Pencereye bakmakla pencereden bakmak arasında büyük fark vardır.
Pencereleri yıkayan birinin nazarı, camların temizliğinde yoğunlaştığı için, bu kişi dışarıda olup bitenleri fazla dikkate almaz.
Pencereden dışarıyı seyreden bir kişi ise bunun aksine, camlara değil dış âleme nazar eder.
Bir yazıyı okurken, manaya daldığımızda kelimeleri, âdeta unuturuz.
Bir hat sergisini gezdiğimizde ise bakışlarımız hatlarda yoğunlaşır, manaya pek bakmayız.
İnsanların varlık âlemine bakışları da iki şekilde oluyor. Bazıları, mahlûkatın sadece özelliklerini ve faydalarını araştırıyor, onların yaratıcısını ise hiç düşünmüyorlar. Buna “mâna-yı ismiyle” bakmak diyoruz. Böyle bir bakış, “pencereden bakmak” değil, “pencereye bakmaktır.”
Meselâ, bir portakalın hususiyetlerinden, taşıdığı vitaminlerden, yetiştiği beldelerden bahsedip de onun ilâhî bir ihsan olduğundan hiç söz etmemek, portakala “mâna-yı ismiyle” bakmak demektir.
O portakalın insana faydalı bir rızık olduğunu düşünmek ve onu Allah’ın “Rezzak” isminin bir tecellisi olarak seyretmek ise “mâna-yı harfiyle” bir bakıştır. Yani, o meyve bir harf olarak, “Rezzak” isminin anlaşılmasına yardım etmekte, insana o İlâhî ismi hatırlatmakla düşünmeye ve şükre davet etmektedir.
“Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mana-yı harfiyle sev; mana-yı ismiyle sevme. 'Ne kadar güzel yapılmış.' de. 'Ne kadar güzeldir.' Deme.”
“Ey bu yerlerin hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana sığınıyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum.” demeliyiz.