Kin ve düşmanlık ehli, hem nefsine, hem mümin kardeşine, hem rahmet-i İlâhiyeye zulmeder, tecavüz eder. Çünkü kin ve düşmanlıkla nefsini bir üzücü azapta bırakır.
Hasedin çaresi: Hâset eden adam, haset ettiği şeylerin âkıbetini, sonunu düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faidesi az, zahmeti çoktur.
Eğer uhrevî meziyetler ise, zaten onlarda haset olamaz. Eğer onlarda dahi haset yapsa, ya kendisi riyakardır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut haset edileni riyâkâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.
Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.
Acaba bir gün düşmanlığa değmeyen bir şeye bir sene kin ve düşmanlıkla mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar? Halbuki, mümin kardeşinden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin. Çünkü;
Birinci, kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp, o kader ve kazâ hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.
İkinci, nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama düşmanlık değil, belki nefsine mağlûp olduğundan, acımak ve pişmanlık gösterceğini beklemek.
Üçüncü, sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver.
Sonra geri kalan küçük bir hisseye karşı, en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlûp edecek af ve bağışlama ile ve ulüvvücenaplıkla, yüce kişilikle mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.
Yoksa, sarhoş ve divane olan ve şişeleri ve buz parçalarını elmas fiyatıyla alan cevherci bir Yahudi gibi, beş paraya değmeyen fâni, yok olan, geçici, ehemmiyetsiz dünya işlerini, güya ebedî dünyada durup ebedî beraber kalacak gibi şiddetli bir hırsla ve daimî bir kinle, mütemadiyen bir düşmanlıkla mukabele etmek, mübalağa sigası ile, bir şiddetli zalimliktir veya bir sarhoşluktur, bir nevi deliliktir.
İşte, şahsi hayatça bu derece zararlı olan düşmanlığa ve intikam fikrine, eğer şahsını seversen yol verme ki kalbine girsin. Eğer kalbine girmişse, onun sözünü dinleme. Bak, hakikati gören Hâfız-ı Şirazî’yi dinle:
“Dünya öyle bir metâ değil ki bir nizâya değsin.” Çünkü, fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüzî işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın.
Hem demiş:
“İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: dostlarına karşı iyilikle ilişkiler içinde bulunma ve düşmanlarına barışcı muamele etmektir.”