Mübarek Ramazan ayı vesilesi ile Cenab-ı Hakkın bir rivayete göre İsm-i Azam (Allah’ın en büyük isimlerinden) olan altı isminden birisinden bahsedeceğiz. İsm-i Azam olduğu rivayet edilen isimler: Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs’tür. Allah’ın Adalet ve muvazene (denge) isminin mizanının (terazisinin) kainattaki görünmesine gelirsek:
Adl isminin en büyük cilvesinden gelen kâinattaki tam, eksiksiz adalet, bütün eşyanın dengelerini idare ediyor. Ve insana da adaleti emrediyor. Rahmân Suresinde,
"Gökyüzünü yükseltip mizan (nizam ve ölçü) verdi. Tâ ki mizanda (ölçüde) sınırı aşmayın. Mizanı (Ölçüyü ve tartıyı) adaletle yerine getirin ve âhiretteki mizanınızı (tartınızı) ziyana, zarara düşürmeyin." Rahmân Sûresi, 55:7-9. âyetindeki, dört derece, dört nevi mizana işaret eden, dört defa mizan zikretmesi, kâinatta mizanın büyüklük derecesini ve fevkalâde, pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mizansızlık, ölçüsüzlük yoktur.
Ve Kuddûs isminin en büyük cilvesinden gelen temizleme ve temizlik, bütün kâinatın varlıklarını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî pislik ve çirkinlik görünmüyor.
İşte, Kur'âni hakikatlerden ve İslâmiyetin düsturları, prensiplerinden olan adalet, iktisat, temizlik insan hayatında ne derece esaslı, köklü birer düstur, prensip olduğunu anla. Ve Kur'ân’ın hükümleri, esasları ne derece kâinatla alâkalı ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakikatleri bozmak, kâinatı bozmak ve suretini değiştirmek gibi, mümkün olmadığını bil.
Ve bu üç en büyük ışık (adalet, iktisat, temizlik) gibi, rahmet, yardım, koruma gibi yüzer kapsamlı hakikatler haşri, âhireti gerektirir. Hiç mümkün müdür ki, kâinatta ve bütün varlıklarda hüküm süren olan rahmet, yardım, adalet, hikmet, iktisat ve temizlik gibi pek kuvvetli, kapsamlı hakikatler vardır. Bunlar haşrin yokluğu ile ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa, pisliğe, faydasız ve gayesiz oluşa dönüşsünler?
Hâşâ (asla öyle değil), yüz bin defa hâşâ! Bir sineğin hayat hakkını çok şefkatli bir şekilde muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet var. Acaba haşri getirmemekle, bütün akıl ve şuur sahiplerinin sınırsız hayat boyu sahip olunan haklarını ve nihayetsiz varlıkların nihayetsiz hukuklarını zayi eder mi, kaybettirir mi? Ve tabiri caizse, rahmet ve şefkatte ve adalet ve hikmette hadsiz hassasiyet ve dikkat gösteren bir Rububiyet var. Bunun büyüklüğü ve mükemmel ve kusursuz özellikleri göstermek ve kendini tanıttırmak ve sevdirmek için bu kâinatı hadsiz harika sanatlarıyla, nimetleriyle süslendiren bir Allah’ın saltanatı var. Böyle, hem bütün mükemmel ve kusursuz özelliklerini, hem bütün varlıklarını hiçe indiren ve inkâr ettiren haşirsizliğe müsaade eder mi? Hâşâ! Böyle bir sınırsız güzellik, böyle bir mutlak çirkinliğe, açık bir şekilde müsaade etmez.
Evet, âhireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı bütün gerçekleriyle inkâr etmeli. Yoksa dünya bütün gerçekleriyle, yüz bin lisanla onu yalanlayarak bu yalanında yüz bin derece yalancılığını ispat edecek. (Bu yazının hazırlanmasında 30.Lem’a’dan faydalanılmıştır.)