Cüneyt Arkın anlatıyor:
Lübnanlılarla bir film çekiyoruz.
Madam Sabah ki Arap dünyasının en büyük sanatçısıdır, o da filmde oynuyor.
Bir gece Madam Sabah’ı seyretmeye gittik. Emirler, şeyhler, ağalar Madam Sabah’ın şarkı söylediği sahneye, kutular dolusu altın döküyorlar çiçek yerine.
Bir davet veriyordu, gittik. Hilton büyüklüğünde bir saray. Hanımın burada bir odası varsa yaşadı, diyorduk ki bütün sarayın onun olduğunu öğrendik. Parkta duran yirmi-otuz araba da onunmuş.
Ertesi gece gazino Libani’ye gittik. En az bin kişiye gösteri yapıyor. Sahnede lapa lapa kar yağıyor. Dört tane, uzun yeleleri uçuşan beyaz at, dört nala bir kupa arabasını çekiyorlar. Kar altında muhteşem bir manzara, çünkü sahne atların hızında dönüyor.
Her işleri böyle sükseli, şaşaalı.
Bir iki gün sonra, büyük bir yapım şirketini ziyaret etmem gerekiyordu. Madam Sabah istemiş, gittik. Muazzam bir zenginlik ve üstün bir zevkle döşenmiş bir ev.
Fıstık bir hizmetçi buyur etti. Meğer sekretermiş. Oysa mini eteğinden anlamalıydık.
Karı koca bizi pek önemsemediler. Ben yokmuşum gibi davranıyorlar. Diğer misafirlere aşırı ilgi gösteriyorlardı. Aslında haklıydılar. Dünya sinemasında adı bile olmayan zavallı bir sinemanın, Türk sinemasının, gariban bir oyuncusuydum.
“Rocky” ile film yapabilen bir dünya sinemasının sahibiydiler. Onlar için tanınmayan, bilinmeyen zavallı bir sinemanın küçük, zavallı, kayıp bir oyuncusuydum.
Entelektüel edalarla, akademik konuları tartışıyorlardı.
Konu insan beyni anatomisine geldi. Sinapslar’ın işlevleri konusunda tartışma başladı. Önemli bilgiler sunuyorlardı. Dayanamadım ağzımdan kaçtı.
“Beyinde trilyonlarca sinaps vardır” diye başladım. İşlevlerini tane tane anlattım. “Sinapslar, nöron adı verilen sinir hücrelerinin, diğer nöronlara ya da kas veya salgı bezleri gibi nöron olmayan hücrelere, mesaj iletmeye yarayan, özel bağlantı noktalarıdır. Sinir sisteminin, vücudun diğer organlarla iletişim kurması da sinapslar sayesindedir.”
Önce dalga geçer gibi dinlediler. Sonra ciddileştiler.
Sustuğumda Madam Sabah, “Bunları nereden biliyorsun” diye sordu. Öyle ya, isimsiz, şöhretsiz, kayıp biri, sinemanın kaybolmuş oyuncusuydum. Bunları nasıl bilebilirdim ki.
Biri dalga geçer gibi, “Yoksa doktor musunuz?” dedi.“Elimde değildi, ağzımdan kaçtı. “Evet, doktorum.”
Birden hareketleri değişti, yüzleri ciddileşti. İlgileri başladı. Benimle konuşuyor, tebrik ediyor, ikramlarda bulunuyorlardı. Şimdi zavallı bir oyuncunun yerinde bilgili bir doktor vardı. (BENİM KAHRAMANIM TÜRK HALKIDIR. Cüneyt Arkın, Kırmızı Kedi Yayınevi. 3. Basım, Mayıs 2022, İstanbul.)