Bu defaki mekan değerlendirme yazımızda, okuyucuların en değerlisi arkadaşım Elis’in ricası üzerine Kadıköy’de yemek-tatlı-kahve üçgenine yönelik olarak ufak bir mekan listesi yapmaya çalışacak akabinde de tarihin kendi karakteri hakkında düşünmeye çalışacağız.
Kadıköy sokaklarından mekanlarına, evlerinden insanlarına kadar gençlik kokan ve bu yüzden sizi daha rahat hissettirmeyi başaran bir semt şüphesiz. Hele ki ara sokaklarında kaybolmayı başarabilirseniz, ilginizi cezbedecek kadar güzel ve farklı bir mimariyi haiz konakları görebilir ve yeşil renginin şehir içinde bile hala muhafaza edilmeye çalışıldığını görebilirsiniz.
Tabii bahsedeceğim mekanlar içerisinde benim favorim olan mekan Say Cheese. Kutu gibi bir mekan tasarımı ile insanın içini ısıtan bu yer, makarnaya farklı bir bakış açısı getirmeye çalışıyor. Önünde daima hazır olan sırası ve oturmak için pek yer olmamasına rağmen tüm bu eksiklikler bu butik makarnacıyı gözünüzde daha da parlatıyor.
Say Cheese, kendi ellerinde açtıkları fettuccine makarnalarını, devasa bir parmesan tekerleğinde kısık ateş eşliğinde pişirerek hafifçe eriyen peynir sosuyla özdeşleştiriyor. Yalnız belirmek gerekir ki; el yapımı makarnaya pek alışık değilseniz zaten kalın olan el yapımı makarnanın, Say Cheese’nin pişirme tekniği sebebiyle daha da hamur kaldığını düşünebilirsiniz.
Devasa bir peynir tekerleğinde yaptıkları makarnaları, küçücük mekanı ve küçücük kutu sunumlarıyla benim gönlümde taht kuran Say Cheese, makarnanızı dilediğiniz şekilde tatlandırmak için bazı garnitür/sos çeşitlerine de sahip. Benim denediğim ayrı ayrı lezzetler içerisinde en beğendiklerimin trüf yağı, porçini mantarı ve baby mozzarella olup ilgili tüm garnitürlerinin miktar olarak sizi hayal kırıklığına uğratabileceğini de söylemem gerekiyor. Ama fiyat politikalarını takdir ettiğim bu mekan, kaliteli ve farklı bir makarna için küçük bir servet ödemenin gereksizliğini ispatlıyor.
Lezzetli makarnamızı yedikten sonra yürüyüş mesafesindeki Hane Çikolata & Kahve’ye doğru küçük bir seyahate çıkıyoruz. Makarnadan ötürü hafif şişmiş midemizi, Kadıköy’ün insan keşmekeşi içerisinde ilerleyerek teskin ediyor ve Hane Çikolata’nın adı gibi bünyede mutluluk salgılatan çikolatalı tatlılarını, pek iddialı olmayan kahveleri ile birlikte tüketiyoruz.
Ortalama üstü çikolatalarını diğer malzemeleriyle eşsiz bir uyum sağlayarak sunan Hane’nin, hafta sonu yoğunluğu sizi bıktırabilir ama kendisine has mekan tasarımı, sunumu, çalışanların işlerini severek yaptıklarının göstergesi olan o tatlı tebessümleri ve en nihayetinde o güzel endorfinleri sizi kendisine hayran bırakıyor. Fiyatları İstanbul geneli için ortalama sayılabilse de sundukları lezzete bakınca fiyatını kuruşuna kadar hak eden bir endorfin ile karşı karşıyayız.
Turumuzun kahve ayağınaysa, makarna ve tatlıyı beraber yediğimiz arkadaşımızı gün sonu muhabbetimizi yapmak üzere sürükleyerek başlıyoruz. Yürüme mesafesindeki Coffeetopia Bahariye’ye ulaşmaya çalışırken birkaç mekanı sonraki geldiğimizde ziyaret etmek için kestiriyoruz.
Coffeetopia, Eminönü’nde ilk şubesini açtığı zamanlardan beri ziyaret ettiğim güzel bir kahveci. Çekirdek kalitelerinin eşsiz olmasa da vasattan da hayli yüksek olmasıyla birlikte lezzetli, istikrarını muhafaza eden bir kahveyle karşılaşıyorsunuz.
Mesele kahveyse, herhangi bir tavsiye olmadan risk alarak bilinmeyen mekanları denemek daima kumardır; çünkü kahveden topyekun soğumanıza sebep olabilecek kadar kalitesiz bir içeceğe maruz kalabilirsiniz. Bu yüzden kumar oynanmadan yapılan Coffeetopia tercihi, sizi mutlu edecektir.
Hele personelinin güler yüzlülüğü ve baristalarının yardımsever kişiliği de çok hoş bir ayrıntı. Kahve eşsiz bir derya olup farklı demleme tarzlarında farklı çekirdekler deneyimlemek ve kahve üstüne konuşmak isterseniz ,ki bu benim en büyük hobilerimdendir, işinin ehli bir baristanın muhabbeti en az kahve kadar keyifli ve ufuk açıcıdır.
Gelelim, mazi denilen mefhumla tarih denilen sabitliğin kıyasını açıklamaya. Bu iki olgu birbirine çok girift olduğundan, ikisinin de gerçekliğini birbirleri üzerinde sahip olamadıkları meziyetler üzerinden yapmaya çalışalım.
Mazi ve tarih birbirinin aynısı olan iki kavram değildir mamafih birbirlerinden fikri manada gayet de gayrıdır. Mazinin şahsiliği tarihin kuşatıcılığı ve azameti karşısında ezilmeye mahkumdur. Tarih bize cevaplar verirken, mazi aklımızı nefsimizin kuklası yapar.
Bilime tarih, sanata mazi mürekkeptir. Meşru olduğunu iddia eden her milli ve mühim talep tarihten arz edilirken, mazi istenmeyerek ötelenir.
Maziler ayrı ayrı varken ve şekillenirken, tarih kazananların belirlediği bir muhteviyattır. Garip olarak mazi taraflıyken tarih yalanlarla da dolu olabilir.
Mazi geçmişin acılarını gösterirken, tarih aklın sesini yazar ve hatta kayaların üstüne yazılmış söylev gibidir. Ve acaba tarih midir kil tablet üstüne yazılmışlar yoksa kil tablet üstüne yazılmışlar mıdır tarih? Eğer cevap verilecek soru ikinciyse yaşanmışlığın hiçbir kıymeti yoktur tarihi merkezde ve tam tersiyse mevcut durum, o halde mazi tarihin bir uzvudur.
Mazi anımsatırken tarih ikaz eder. Mazi unutulmayandır ama tarih kalıcı olan.
Mazi bize acı çektirmiş ve çektirecektir, aynı hataya defalarca düşmemize sebep olacaktır; lakin tarih tekerrür etmez, her kim eder diyorsa yanılgıdadır. Tarih ders çıkarılmasını talep eder ve eğer ders çıkartılmaz ve ihtiyat sağlanamazsa, vuracağı darbe çok daha acı olur.
Hakeza mazide yaşananlar değil, tarihte birikenler gayet mühimdir.