Panelin açılışında konuşan Gaziantep Valisi Davut Gül, darbelerin birçok sonucu olduğunu,en önemli ve kalıcı sonuçlarının da toplumda sosyolojik olarak bıraktıkları izler ve zararlar olduğunu vurguladı. Vali Gül, “Darbeleri, bugün hem ekonomik hem sosyal boyutuyla çok geniş bir şekilde değerlendireceksiniz. Bütün darbelerde gördüğümüz, darbelerin bir amacı var ve bu amaca isteyerek ya da istemeyerek hizmet eden her çalışma aslında darbenin amacına hizmet etmiş oluyor. Bu anlamda ekonomik açıdan bu zararlar nasıl telafi edilecek? Toplumda çalınan insan kaynağımız, beşeri sermayemiz başta olmak üzere yurt dışında, içinde bunun 30-40 yıl içerisindeki zararlarını nasıl telafi edeceğiz? Buna sizler başta olmak üzere akademik dünyanın kafa yorması gerekiyor. Bu açıdan da Gaziantep Üniversitemizin bu çalışmasını çok kıymetli buluyorum” şeklinde konuştu.
"Darbeler ekonomiyi yüzde 26 düzeyinde küçültür"
Darbelerin ekonomi üzerine etkisi konusunda geçmişte bir çalışma yaptığını belirten GAÜN Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın, yapılan ekonomik çalışmalarda darbelerin ekonomi üzerine etkisini gayrisafi milli hasıla üzerinden ölçmeye çalıştıklarını söyledi. Prof. Dr. Özaydın, “Darbelerin, yaklaşık yüzde 26 düzeyinde ekonomiyi küçülttüğü sonucu çıkmıştı. Bir ülkenin kalkınması, büyümesi, zenginleşmesi için ne lazım? İktisatçı diliyle konuşacak olursam; emek, toprak, sermaye ve bilgi birikimi lazım. Bunun hepsi bizde var. Bilgi toplumunda sadece maddi sermayeden bahsetmiyorum entelektüel sermayeden bahsediyorum. Peki neden kalkınamıyoruz, büyüyemiyoruz ve gelir dağılımımız bu kadar düşük? Bir ülkenin büyümesi, kalkınması doğal felaketlerden ziyade bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketler anarşi, terör ve askeri darbelerdir. Bu kadar ekonomik anlamda alt yapıya, kaynağa rağmen ülkemizin 1960’tan bu yana yaşadığı darbeler küçültmüştür, geri bırakmıştır. Darbe zihniyeti bitmez ama birlikte bu darbeleri önleyebiliriz. Nitekim 15 Temmuz darbesini vatandaşımız önledi. Darbeleri önleyecek hukuksal tedbirleri aldığımız sürece darbeleri önlersek de Türkiye büyür ve kalkınır" dedi.
"Amacımız toplumsal hafızamızı tazelemek"
Panel Düzenleme Kurulu adına konuşan Prof. Dr. Yakup Bulut, panelin asıl amacının toplumsal hafızamızı tazelemek, ülkemize ve milletimize yapılmak istenen bu hain darbe girişimlerini tekrar hatırlatmak olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Bulut konuşmasının devamında, “Bugünkü panel, tüm darbe ve darbe türlerinin bir topluma ne kadar büyük zarar verdiğini dile getiren bir yaklaşımı ortaya koyacaktır. Başta FETÖ olmak üzere aslında tüm terör örgütlerinin ve vesayetçi yaklaşımların aynı kirli ellerin ürünü olduklarını ve kendi menfaatleri için toplumu yok sayabilen bir zihniyete sahip olduklarını göreceğiz ve tartışacağız” ifadelerini kullandı.
Panelin moderatörlüğünüde yürüten Prof. Dr. Bulut, panele katılacaklar hakkında kısa bilgi de verdi. Bu bağlamda panele; İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Alkan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Doğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kudret Bülbül, Darbe Araştırma Komisyon Başkanı Reşat Petek, Kırıkkale Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Adnan Küçük ve Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Üyesi Dr. Murat Yılmaz panelist olarak katıldı.
"Milletimize güvenmeliyiz"
"Bir Beka Meselesi olarak 15 Temmuz Darbe Girişimi” ana temalı otorumda görüşlerini aktaran Prof. Dr. Haluk Alkan, devşirmeci, yabancılaştırıcı bütün mekanizmalar üzerine tekrar eğilmemiz gerektiğine işaret ederek, "Bizim millete güveni tesis eden, millete güveni hayata geçiren bu temelde insanları dönüştürerek değil o milletin o temiz insanların içinden gelmiş evlatlarımız olarak görerek, onları o milletin bir unsuru olarak sistem içerisinde değerlendireceğimiz bir yapılanma sürecine de yönelmemiz lazım. Bu sürecin içindeyiz tabi ki bu sürecin zorlukları var. Biz bir daha mahfuz alanlar oluşturup bu alanlar üzerinden bir takım mekanizmalar yoluyla sistemimizi yapılandırmaya yönelirsek, demokrasi meşruiyet ve devlet kapasitesi ilişkisini kesmiş oluruz. Bunu kestiğimiz zaman da bekamıza yönelik tehditlerle de baş edilmez hale geliriz" dedi.
Prof. Dr. Atilla Doğan da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra post modern dönemin başlamasıyla birlikte Türkiye’de de yeniden geleneksel İslam’ın güçlenmeye başlamasıyla birlikte 30’larda, 40’larda ve 50’deki seçimlerle birlikte Türkiye’de İslam’ın yavaş yavaş güç kazanmaya başladığını ifade ederek, “Post modern dönemin başlamasıyla birlikte bir de soğuk savaş dönemi de başlamıştır. Rus tehdidine karşı Türkiye Cumhuriyeti’nde yeşil kuşak projesinde vardır. Batı özellikle Amerika, o derin devlet şöyle bir ikilemle karşı karşıyadır; artık bu pozitivist, evrimci, materyalist bürokratın süreci dolmuştur. Yeni bir ideolojiye ihtiyaç vardır. Bu İslam olamaz dolayısıyla içi boşaltılmış bir İslam. Bunun 1960’lardan itibaren FETÖ ile birlikte kurmaya başlamıştır” şeklinde konuştu.
"15 Temmuz milletimizin yazdığı bir destandır"
Konuşmasının başında 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını katılımcılarla paylaşan Prof. Dr. Kudret Bülbül, “Böyle bir onurlu sınavı vermiş olmanın mutluluğu bu millete birkaç yüzyıl yeter. Her bir bireyiyle, milletiyle o gün sokakta olan ya da gönlü sokakta olan bütün milletimiz birer gazidir. Milletimizin yazdığı bir destandır. Böyle bir destanı yazmış bir milletin çocuğu olmaktan büyük gurur duyuyorum. Türkiye’de, uluslararası küresel her türlü ortamda bunu da söylüyorum. Bizim milletimiz o gün tankları durdurmanın ötesine tankların altına yattı” şeklinde konuştu.
FETÖ’nün farkı dini bir görünümde örgütlenmesi
Darbe Araştırma Komisyon Başkanı Reşat Petek ise Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuz hain darbe girişimi ve bu girişimi planlayan FETÖ bağlamında mecliste yapılan çalışmalar hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Darbelerin zeminin hazırlanması ve gerekçelerinin farklı farklı olduğunu kaydeden Petek konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:
"15 Temmuz hain darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ’nünise diğerlerinden farkı siyasi bir görünümde değil, silahlı bir görünümde değil dini bir görünümde örgütlenen insanların kutsal din, ahlak, himmet, merhamet duygularını istismar ede ede devlete sızmış emniyet, silahlı kuvvetler, akademi, istihbarat içinde, devletin çeşitli bürokratik kesimlerinde yer edinerek bütün bunları kullanıp darbeye kalkışmış bir örgütten bahsediyoruz.”
"Demokrasiyi rafa kaldıran bir anayasa"
1961 anayasası döneminde darbelere zemin hazırlayan hukuki ve kuramsal çıkış garantileri konulu bir sunum yapan Dr. Öğr. Üyesi Adnan Küçük, “Hak ve hürriyetler boyutuyla 61 Anayasasının kısmen hürriyetçi bir anayasa olduğu söylenebilir. Kurduğu mekanizma ve bu mekanizmayı işletmek üzere yapılan uygulamalar boyutuyla aslında vesayetçi bir düzen kuran demokrasi ile alakası olmayan demokrasiyi tamamen rafa kaldıracak mekanizmalar kuran bir anayasa olduğunu ifade etmek isterim” dedi.
"Türkiye’de sistem ve kurumlar bir dönüşüm geçirmeli"
15 Temmuz darbe teşebbüsünün Türkiye’de devam edegelen bir problemin son halkası olduğunu söyleyenDr. Murat Yılmaz da "Türkiye 10 yılda bir darbelerle karşılaşan bir ülke ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünün başarısızlığı bizim bu basit dairenin dışına çıkacağımıza ilişkin ciddi bir ümit doğurdu. Bu ümidin tahkim edilmesi için Türkiye’de sistemin ve kurumların bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki sistem ve kurumlar bir darbenin sonucu olarak kurulmuş, vesayet sistemini üreten ve o vesayet sisteminin kendi iç mantığı içinde de yeniden darbe üretmeye meyyenbir anlayışı temsil etmektedir" diye konuştu.