İşte Mehmet Teymur’un o hayat hikayesi

Gaziantep'in tanınmış iş insanlarından Mehmet Teymur koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.Yaklaşık 10 gündür covid-19'a karşı yaşam mücadelesi veren Mehmet Teymur bu sabah hayata gözlerini yumdu.Merhum Teymur, Teymur Tekstil ile Teymur Contiental Otel’in de Yönetim Kurulu Başkanıydı.

2014 Yılında Telgraf Medya Grubuna bağlı Boss Dergisinin kapak konuğu olanMehmet Teymur'un iş ve yaşamı hikayesi ise şu şekilde...

1955 Gaziantep doğumlu olan Mehmet Teymur, liseyi bitirdikten sonra iş yaşamına girer. İlk olarak babasıyla birlikte un fabrikasının işletmesini yapar. Babasının vefatıyla birlikte oto kantar, mercimek fabrikası, jüt iplik üretimi ve nakış işi de yapan Teymur’un iş yaşamında kırılma noktası tekstil yatırımı ile olur. Teymur Tekstil ile başlayan büyüme süreci enerji, nonwoven ve turizm yatırımlarını beraberinde getirir.

Halen Teymur Grup Yönetim Kurulu Başkanı olan Mehmet Teymur evli ve üç çocuk babasıdır.

ŞİMDİKİ SAVAŞ MÜZESİ DEDEMİN EVİDİR

Ailenizin ticari geçmişine bir yolculuk yapacak olursak, ilk nasıl başlıyor?

Dedem Hacı Şakir Teymur 1946 yılında vefat etmiş, ben kendisini hiç görmedim. Şu an Savaş Müzesi olarak kullanılan binayı da inşa eden kendisidir. Dedem ev olarak inşa etmiş ve orada ikamet etmişler. Üst katta oturur, alt katta ise yazın sabun imalatı, kışın tahin helva yaparmış. Malum binanın alt katı mağaradır. İlk üretimde haliyle mağarada sabun ve tahin helvası ile başlamış.

GAZİANTEP’İN İLK UN FABRİKASI

Oldukça ilginç, peki sonra…

Daha sonra dedem ve babam 1930’lu yıllarda Küpçü Hanı’nın yukarısında, Pürsefa Hazretlerinin türbesinin bulunduğu bölgede, Gaziantep’in ilk un fabrikasını kuruyorlar. Ve adını da Pürsefa Un Fabrikası koyuyorlar. Daha sonra un fabrikasına ben de yetiştim. 1978 yılında babam ile birlikte un fabrikasının işletmeciliğini yaptık. Ancak 6 ay gibi bir süreden sonra baktık ki teknoloji eski, istenilen verimliliği de sağlamıyor. (Tabii o fabrikanın muadili olan ve halen çalışan fabrikalar da var.) Bunun üzerine orayı kapattık. Babam 1981 yılında rahmetli oldu.

Un fabrikasını modernize edip, bildiğiniz işte devam etmeyi neden düşünmediniz?

Babam rahmetli istemedi. Çok yatırım yapmayı düşünmedi, yaşının ilerlemiş olmasından dolayı zannediyorum risk de almak istemedi.

OTO KANTAR DÖNEMİ

Babam rahmetli olduktan sonra havaalanı yolu üzerinde oto kantar işletmeciliğine başladım. Tabii o dönem orası sanayi bölgesi. Çok sayıda mercimek ve un fabrikası bulunuyor. Ama oraya ürün getiren araçların tartım işini yapan sadece bir tane firma var. O da işe yetişemiyor. Bu vesileyle oraya araç tartımı yapan bir kantar kurduk.

ÇOCUKKEN DE ÇALIŞMAYI ÇOK SEVERDİM

Ben beş kardeşin tek erkek olanıyım. Akrabalarım çocukluğumda ailede çok kıymetli olduğumu söylerler. Ama hiçbir zaman şımartılmadım.

İlkokula giderken babamdan habersiz gazete sattığım zamanlar oldu. Karagöz’de bir gazete bayi vardı. İki arkadaş gider oradan gazete satın alır, Maarif’in etrafını dolaşırdık. Hiç unutmuyorum. Gazete sattığım bir adam, dönüşte beni gördü ve “Al bunu tekrar satarsın” dedi. O gazeteyi alıp tekrar satmam beni o kadar mutlu etmişti ki… Gazeteden kazandığımız parayla da Şıh Camisinin orda bir tatlıcı vardı. Ordan tatlı alır, öğleden sonra da tatlı satardık.

Hiç unutmam bir defasında eve geldim. Ablam “Babam sana çok sinirli. Babama sakın gözükme” dedi. Ne oldu falan derken, halamın oğlu beni gazete satarken görmüş ve babama gelip “Benim dayımın oğlu nasıl gazete satar, bu bize yakışır mı” gibi sözlerle babama şikayet etmiş. Tabii babam gördü beni, kızdı biraz. Yaşımın küçük olduğunu, böyle şeylerin yanlış olduğunu söyleyip, nasihatte bulundu.

Ben ilkokulu bitirdim ve okumak istemediğimi söyledim. O dönemde elektrikler sık sık kesildiğinden mum imalatı yapacağım diye ısrar ettiğimi hatırlıyorum.

MERCİMEK VE JÜT İPLİĞİ

1982 senesinde mercimek fabrikasını kurdum. Mercimek fabrikası devam ederken, hemen yan tarafta 1986 yılında jüt ipliği üretimine başladık.

Mercimek işi mevsimsel bir işti. 3 – 4 ay çalıştıktan sonra yapacak bir iş kalmıyor, dönemsel olarak çalışıyor, sezonu bekliyorsunuz.

Tabii genciz, çalışalım, yeni bir şeyler yapalım istiyoruz. Senenin 3 – 4 ayı çalışacağımıza “Yılın 12 ayı ne yapabiliriz” diye araştırdım. En nihayeti araştırmalarımız ve “Tekstile gireceksin” tavsiyeleriyle birlikte tekstil sektörüne girmeye karar verdik. Gerçekten de tekstil sektörü yıl boyu çalışıyor ve iş sürekli devam ediyor. Günün 24 saati üretim var ve zamanda yetmiyor. Kilim üretiminden halı üretimine geçilince de halı sektörüne yönelik iplik üretme kararı aldık. O zaman gücümüzün yeteceği, üretimini yapabileceğimiz ipliğin jüt ipliği olduğunu düşündük. Makinaları aldık, çalıştırdık, işi öğrendik, çok şükür iyi de kazandık. Mercimek fabrikasından, kantardan ve jüt ipliğinden kazandığımız para bize nakış işine girmemizi sağladı. Oradan da iyi kazandık.

Un sektöründen sonra mercimek sektörüne girdiğimizde bu sektörü de hiç bilmiyorduk. Para gitmesin diye fabrikada kendimiz çalıştık. Hatta iyi hatırlıyorum, Ramazan ayında oruç tutuyor ve sahur saatine kadar çalışıyorduk. Sabah da 6’da kalkıp pazara mercimek almaya gidiyor, tesisi açıyor ve iftara kadar oruç ağzımızla hiç durmuyorduk. Çalışma azmi, dürüstlük, insanlarla iyi diyalog ile çok şükür yaptığımız bütün işlerde olduğu gibi mercimekte de başarılı olduk.

TÜRKİYE’DE OLMAYAN NAKIŞ MAKİNELERİNİ GETİRDİK

Bu 3 yatırım devam ederken 1988 bir de nakış işine girdik. Selim Tekerekoğlu Bey ile Türkiye’ye hiç gelmemiş 2 tane yatık sistemli nakış makinesini Gaziantep’e getirdik. Kumaş parçalarının üzerine her türlü amblem ve nakış işini yapabiliyorduk. 1992 yılına kadar başarıyla götürdük. Ben nakış işine ilk girdiğimde ipliği iğneye takmayan bir insanım. Aslında büyük bir cesaret ve Türkiye’de hiç yok. Elemanı yok, bileni yok. Bize Yunanistan ve Japonya’dan mühendisler gelip eğitim verdiler. O dönem biz ortağımla beraber 6 ay eve gitmedik. Gece işletmede yattık, 6 ay boyunca mesleği öğrendik. Orası çok meşakkatli bir süreçti. Nakış işinde de doruk noktaya geldik. O dönemde Vakko’dan Beymen’e kadar çok sayıda markanın fason işlerini yaptık.

Tabii sektör biraz kazançlı olmaya başladığında dışarıdan yatırımlar artmaya ve bu kazançla birlikte ortaklar arasında ayrılık düşünceleri oluşmaya başladı. 1992’de ortağımızın talebi üzerine ortaklıktan ayrıldık.

HEPSİNİ SATIP ALTIN KOZA’YI ALDIM

Tam o dönemde çok ortaklı büyük bir tesis olan Altın Koza İplik Fabrikası satılıyordu. Fabrikayı biz satın aldık. Çok ortaklı olmasından dolayı zannediyorum kar payları tatmin edici gelmemişti. Bizimde nakış işinden çıkmış olmamızla birlikte jüt iplik tesisi ve mercimek tesisini sattım. Böylelikle 1992 yılında tümüyle pamuk ipliği üretimine yönelmiş olduk.

Biz Altın Koza’yı aldığımızda “Burayı aldı ama burası eski bir tesis iflas eder” demişler. Orada da azimle çalıştık, yeni teknolojiler getirdik. Yeni bir iplik türü bulduk. O zaman Türkiye’de hemen hemen kimse yapmıyordu. “Makarna iplik” olarak tabir edilen modeli ilk biz yaptık. Gaziantep’te makinesi de yoktu. Konya’da bir usta makineyi yapmış, denemelerini yaparken biz talip olduk. Sağ olsun daha kendisi kullanmadan bize satışını yaptı. Uzun bir çalışmanın ardından o iplikle de çok önemli üretimler gerçekleştiridk.

Biz hep sıra dışı ürünler yaptık. O da bize çok şeyler kattı.

TEYMUR GRUP HANGİ SEKTÖRLERDE VAR

Bugüne gelecek olursak zannediyorum değişim halen devam ediyor. Teymur Grup halihazırda hangi sektörlerde faaliyet gösteriyor.

Teymur Tekstil:

Pamuk ipliği ve karışımlı iplik üretiyor. Büküm işlemini kendisi yapıyor. Üretiminin yüzde 60’ınını da ihraç ediyor.

Nonwoven:

2011 yılında yatırımına başladığımız nonwoven tesisimiz üretiminin yüzde 65’ini yurtdışına gönderiyor.

Enerji yatırımları:

1998 yılında enerji sektörüyle ilgilenmeye başladık. Çünkü kendi iplik tesislerimizdeki enerji giderleri de oldukça yüksekti. Ve 2009 yılında Akua Enerji A.Ş firmasının yüzde 51’ini satın aldık. Tabii o dönemde Akua firmasının enerji üretimi yoktu ama 3 farklı projesi vardı. 2010 yılında yatırıma başladık ve Temmuz ayında üretime geçtik.

Gaziantep’te Hidroelektrik üretimi yapan 2 Mw gücünde Karşıyaka HES tesisini kurduk.

Bayramlı HES tesisimiz 1 Mw gücünde ve yine Gaziantep’te 1 Mw gücünde urtuluş HES projemiz devam ediyor.

Bunların dışında Hatay’da 4 Mw gücünde Tahta Köprü HES ve Kahramanmaraş’ta 3,5 Mw gücünde Teytur HES projemiz var.

Karabük’te tümüyle Teymur Grup’un kendisinin yaptığı Karakaya HES projesi var. Orada da 5 Mw gücünde bir yatırım gerçekleşecek.

Teymur Continental Hotel:

Yaklaşık 6 ay önce hizmet vermeye başlayan beş yıldızlı bir otel.

RÜZGAR VE GÜNEŞE DE YATIRIM YAPIYORUZ

Rüzgar ve güneş enerjisi ile de ilgili çalışmalarımız var. Rüzgar enerjisiyle ilgili havaalanı yolu üzerinde yer aldık, altyapıyı tamamladık, lisansının çıkmasını bekliyoruz. Yaklaşık 2 Mw rüzgar ve 4 Mw gücünde güneş enerjisi yatırımı olacak.

Biz enerji sektörüne ilgi gösterdiğimizde çok bakir bir alandı. Ancak o dönemde doğru kontaklar kuramadık. Aksi takdirde sektörde çok daha ileri noktada olurduk.

Enerji sektörüne bizim tarafımızdan yapılan yatırım miktarı takriben 5 milyon Avroyu bulacak.

BAZI LOBİLER ENERJİ YATIRIMLARININ ÖNÜNE GEÇMEK İSTİYOR

Enerji yatırımları ile ilgili maalesef bir takım lobiler engeller çıkarmaya çalışıyor. İstiyorlar ki “Su akar, Türk bakar” devri devam etsin. Dünyanın her yerinde su varsa, bu tür yatırımlarda vardır. Uyanık olmalıyız, bunlar farklı hesaplar.

Grup yatırımlarınızın sektörlere göre ciroları ve yılsonu hedeflerinden bahseder misiniz?

Pamuk ipliği yaklaşık 40 milyon TL.

Kumaş üretiminde ciromuz 2014 yılında yaklaşık 15 milyon dolar seviyesinde olacak.

Enerjide yaklaşık 2 milyon dolar olarak gerçekleşir.

Yılsonunda 50 milyon doların üzerinde bir ciroya ulaşacağımızı düşünüyorum.

NONWOVEN SEKTÖRÜ DİPTE

Dikkatimi çeken bir konu nonwoven yatırımlarının hızla artıyor olması. Siz de sektördeki aktörlerden biri olarak bu durumun sektör üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önemli bir noktaya temas ettiniz. Şu anda sektör kazanç anlamında dipte. Geçmiş yıllardaki tazeliğini kaybetmiş durumda. Tabii zaman gösterecek ama yatırımlar devam ederse sektörden çıkışlar olur diye düşünüyorum. Ya da yeni girişlerin olmayacağı kanaatindeyim. Kar marjlarının artması, ürün tüketiminin artması ya da firma sayısının azalmasıyla olur.

Son dönemde sanayicilerimizde turizm ve hizmet sektörüne ciddi bir yönelim olduğunu gözlemliyoruz. Özellikle otel yatırımlarının hızla arttığı bir dönemde siz de sektöre Teymur Continental Hotel’i kazandırdınız. Otel fikri nasıl ortaya çıktı, ne zaman başladınız?

2007 yılında Çetinkaya alışveriş merkezinin arka tarafından bir yer satın almıştık. İnşaat belli bir aşamaya geldi. Daha sonra bir banka binayı bölge müdürlüğü yapmak üzere kiralamayı istedi. Biz de otel yapacağımızı söyledik. Tekrar geldiler, ısrar ettiler. Araya hatırlı kişileri soktular. Masaya oturduk, kiraya vermeye karar verdik. Üstünü de başka bankalar kiralayınca biz otel projesini gerçekleştiremedik.

O dönemde de mevcut otelin olduğu arsayı da satın almıştık. Burada da hastanelerin olması bir hareketlilik sağladı. Bunun üzerine eczacılar araya tanıdıkları da koyarak, burayı eczacılara uygun inşa etmemiz konusunda talepte bulundular. Satın almak istediklerini söylediler.

Biz de madem öyle inşaata başlayalım dükkan seviyesine gelinceye kadar bitirelim. Dükkanları ya kiraya verelim ya da satalım diye düşündük. Subasmanına geldik, yukarı çıktık, binayı bitirdik. Ama ne yapacağımız konusuna hala karar vermemiştik. Çok isteyende oldu ama yaklaşık bir yıl bekledik. En nihayeti bir otel müdürü arkadaşımızın danışmanlığında otel kurmaya karar verdik. Tabii tekstille otelcilik bambaşka işler. Yine bilmediğimiz bir işe soyunduk ve çok şükür belli bir noktaya geldik. Açıkçası bu kadar başarılı olacağımızı da düşünmüyordum.

Gördüğüm kadarıyla otelcilik sizi bir hayli heyecanlandırmış. Otelcilikle ilgili başka projeleriniz var mı?

İstanbul’da bir otel yeri arıyoruz. Ama yer bulabilir miyiz, gerçekleştirebilir miyiz, bilemiyorum.

Çok sayıda sektöre girmiş ve çıkmışsınız, halen de yeni sektörleri kovalıyorsunuz. Bu girişimcilik ve cesaret nerden geliyor?

Babam rahmetli çok farklıydı, çok farklı sektörlere girmişti. İnşaatla ilgili Gaziantep’te ilk döşeme plakasını yapan babamdır. Kuluçka makinasını Gaziantep’e ilk getiren, yine ilk salça fabrikasının temelini atan babamdır. Yüzde 51 hisse ile Oğuz Gıda Salça Fabrikası adıyla böyle bir yatırım yapmayı planlamışlardı. Ancak bazı ortakların olumsuz davranışlarından dolayı olmadı. Bu işlerde maalesef neticeye ulaşılamadı. Konserve üretimin neredeyse bilinmediği dönemde o tesis kurulabilmiş olsaydı. Bugünün dev markası olurdu.

İplik ve kumaş üretiminin yanı sıra nakış işi de yapmış, bu alana hakim tecrübeli bir isimsiniz. Sizce Gaziantep kumaş konusundaki birikimini neden markaya dönüştüremiyor? Neden kumaşın yanına konfeksiyonu ekleyemiyor?

Gaziantep’te kumaş konusunda firmalarımızın markaya yönelik çalışmaları pek olmadı. Nihai üründen ziyade ara mamul var. Gaziantep’te konfeksiyon işi de pek yürümedi. Çok iyi firmalar denemesini yaptılar, başarılı olmaya çalıştılar ama nedense istenilen düzeye ulaşılamadı. Yatırım anlamında, üretim anlamında burada bu iş gitmiyor. Mesela Kahramanmaraş konfeksiyonu başardı. Hatta bir dönem İtalyanlar geldi ve burada iplik üretimi yapan büyük bir sanayi kuruluşumuzla ortak oldular onlar dahi konfeksiyon işini yürütemediler. Gaziantep’te atölye benzeri yerlerde bu iş yapılıyor. Bizim sanayicimiz büyük hacimli işlere daha fazla eyimli. Biraz da öyle alışmışız. Şu an için de çarklar dönüyor, çok fazla ihtiyaç hissedilmiyor. Zaman içerisinde konfeksiyonda da halı sektöründe olduğu gibi markalarımız neden olmasın. Bu bir süreç, şimdi olmasa da orta ve uzun vadede bir dönüşüm olabilir.

Son birkaç aydır yaşadığımız sıcak gündemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

1978 yılında iş hayatına atıldım, 1980 yılında darbe oldu. 1994’te devalüasyon, daha sonrasında 28 Şubat derken en büyük sıkıntıyı 2001’de yaşadık. Hatta o dönemin ekonomistleri “2001 krizini atlatan firmalar kolay kolay yıkılmaz” demişlerdi.

Bugüne geldiğimizde, 2013 yılında bugün yaşadığımız olayları yaşayacağımız hiç aklıma gelmezdi. Bu ülke her 10 yılda bir maalesef bir şekilde olumsuz bir atmosfere giriyor. Bizim yaşımızda olanlar az ya da çok bu direnci yaşadılar ve biliyorlar. Ben diyorum ki Türkiye’yi hiçbir zaman rahat bırakmazlar. Türkiye birazcık kafasını kaldırmaya başladığı zaman tepemize vururlar ve bizi hep budarlar. Ağaç budarmış gibi buduyorlar ama her budama sonrası ağacın kolları daha kuvvetli çıkıyor. 1960 yılından buyana baktığımızda Türkiye çok büyük adımlar attı. Çok büyük merhaleler atlattı. Bugünkü sıkıntıları da inşallah atlatacağız.

Bu süreç ekonomi anlamında sanayiciyi vurdu. Faizlerinde yükselmesiyle sanayici daha temkinli adım atmaya başladı. Ancak olağan durumdan kobilerin çok daha fazla etkileneceğini düşünüyorum. İhracatçı için çok sıkıntı olacağını zannetmiyorum.

Oyuna gelmeyelim

Bizi sağ-sol kavgasıyla, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımı ile ekonomik sıkıntılarla parçalayamadılar. Şimdi aklımıza hiç gelmeyecek şekilde, dünya görüşü de aynı olan insanları karşı karşıya getirdiler. Bizim bu oyunu çok iyi görmemiz ve iyi okumamız lazım. Çok sinsi bir oyun oynanıyor. Biz hepimiz kardeşiz, bu kardeşliği kimsenin bozmasına da izin vermemeliyiz.

KAYNAK: Boss Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri